

16
Tesisat •
Temmuz 2017
Akademik girişimcilik, akademisyenle-
rin girişimciliğe yönelmeleri ile başlayan,
işletmelerini kurarak ve yenilik veya Ar-Ge
projelerini geliştirerek devam ettikleri ve
son olarak ürün/hizmetlerini ticarileştir-
dikleri süreçleri kapsamaktadır. Tüm bunlar
olurken akademik girişimciler üniversite-
deki görevlerine devam etmekte, bunun
yanı sıra kamudan alınan destek ve teşvik-
ler için de uğraşmak zorundadırlar. Dola-
yısıyla, kamu, üniversite, girişimcilik bek-
lentilerini ve gereklerini yerine getirmek
oldukça yoğun çalışma ve beceri, yetenek
gerektirmektedir.
Çalışmalar ve deneyimler göstermiştir
ki akademisyenlerin girişimciliği ile sana-
yi/sektör girişimcileri arasında fark vardır.
Akademisyenlerin bulundukları ekosistem
ve yaşam tarzları girişimcilik için uygun
değildir. Rekabet ve risk alma düzeyleri dü-
şüktür. Gerçekleştirilen Ar-Ge sonucunda
dahi olsa, üniversitelerde ticari faaliyetlere
olumsuz yaklaşım vardır. Üniversite sanayi
işbirliği gerçekleştirmeye çalışan ve/veya
şirket kuran akademisyenlere ticari gözüy-
le bakılmakta ve onlara önyargılı davranıl-
maktadır. Özellikle belirli bir yaşın üstünde-
ki öğretim üyelerinin yaklaşımları sektöre/
sanayiye hizmet verme şeklinde değil; bi-
lime hizmet vermeye dönüktür. Yaptıkları
girişimcilik alanında olsa dahi, bilimsel faa-
liyet yapıyor anlayışında olmaktadır.
Özellikle vakıf üniversitelerinde; aka-
demisyenlerin mümkün olduğu kadar çok
sayıda öğrenciye, mümkün olduğu kadar
fazla ders vermesi, buna rağmen araştırma
yaparak yükselmek için gerekli makale ve
yayınları, bildirileri hazırlaması beklenmek-
tedir. Ar-Ge, inovasyon, girişimciliğe verilen
bunca destek ve teşvike rağmen bu anlayış
maalesef yıllardır süregelmektedir ki sana-
yi/sektörün öğretim üyeleriyle işbirliğine
gitmemelerinin nedenlerinden biri budur.
Akademisyenler öğrencileri ve diğer
meslektaşlarıyla ilişkilerini belirli bir hiye-
rarşi içinde sürdürmektedirler. Ayrıca disip-
linler arası çalışmaya yatkın olmayıp, birey-
sel çalışmaları tercih etmektedirler. Hâlbuki
günümüzde artık her çalışma, her proje di-
siplinler arası olup, birçok akademisyen ve
sanayici / sektör elemanının bir arada ça-
lışmasını gerektirmektedir. Burada önemli
olan daha pratik olarak çözüme odaklı, yeni
bir şey üretme ve ileriyi görebilme anlayışı-
nın ve becerilerinin yerleşmesidir.
Akademisyenlerin çoğunda, girişimci-
liğin arkasında yatan çok çalışma, başarı
hırsı, para kazanma güdüsü, sahip olunan
iletişim kapasitesi, dahil olunan ağların
(networking) gücü yoktur. Sadece ders ve-
ren, makale, yayın yapan bir öğretim üyesi
sosyalleşmekten de uzaktır. Bunun sonucu
da durağanlığı, yenilikçi olmamayı, sanayi-
cinin isteklerini, ihtiyacını anlayamamasını
oluşturur. Bu tür öğretim üyeleri dünyada
olup biteni takip edemez, alanındaki deği-
şiklikleri, gelişmeleri algılayamaz durum-
dadır ve öğrencilerini yönlendirip, onları
geleceğe hazırlayamazlar.
Akademisyenler kariyerlerinin başında
hatta öğrencilik yıllarında sanayi/sektör
ile tanışıp, onları iyi tanımalıdır. Eğer ara-
larındaki etkileşim sınırlı olursa ve de buna
ticari faaliyetlere karşı tepki eklenirse, aka-
demisyenlerin girişimci akademisyenlere
dönüşümü zorlaşır.
Akademisyenlerin ürettikleri akademik
bilgi ve bilimsel değerin sanayide kullanılıp,
katma değerini arttırmanın yollarını hem
akademisyen hem de sanayici iyi anlama-
lıdır. Eğer bir noktada buluşup, aynı dili
konuşabilirlerse o zaman başarıya ulaş-
mak mümkün olur. Akademisyen yapılan
çalışmadan yayın çıkarmak, sanayici ise
ürünü elde edip, satmak peşindedir. Ancak
girişimci akademisyenler ürün elde edilip,
satılmasından haz duyarlar. Akademisyen-
lerin basitlikten karmaşıklığa gitme alış-
kanlıkları, tasarım ve teknolojide çok de-
rinlemesine hareket ederek her şeyi katma
eğilimleri çalışmaların prototip aşamasında
kalmasına, seri üretime geçilmemesine ne-
den olabilmektedir. Bu çalışmaların ürüne
dönüşmemesinin bir diğer nedeni ise Ar-
Ge sürecindeki desteklerde meydana gelen
aksamalardır.
Özellikle akademik girişimcilerin kurdu-
ğu şirketlerde yürüttükleri projeler olmak
üzere, tüm Ar-Ge projeleri için sağlanan
devlet desteklerindeki ödemelerin gecik-
mesi veya bir süre yapılamaması, düzensiz-
likler, bürokrasi, üniversite veya sanayi ta-
rafında çalışmaları yürütenleri, girişimcileri
çok zor duruma düşürmektedir. Özellikle
Mikro Kobi büyüklüğündeki şirketler, ku-
luçka firmaları, girişimciler destek ödeme-
lerindeki gecikmeleri finanse edecek güce
sahip değillerdir. Ödemelerin gecikmesi
sonucunda gerek personel maaşlarının
ödenememesi, gerekse malzeme ve teç-
hizatın alınamaması gibi sorunlar projeleri
durma noktasına getirebilmektedir. Önce
şirket tarafından harcama yapılıp, daha
sonra harcama belgelerine göre kamudan
ödeme yapılması sistemi özellikle akade-
mik veya teknoloji girişimcilerini, kuluçka
firmalarını finansal sıkıntıya sokmaktadır.
Her sektörün Ar-Ge, İnovasyon giri-
şimcilik ekosistemindeki özellikleri, dina-
mikleri, riskleri ve fırsatları farklıdır. Örne-
ğin biyoteknoloji ile bilişim konularındaki
girişimcilerin aynı finansman imkanı ile
desteklenmesi mümkün değildir. Bilgisayar
ve yazılım projesi ile robot teknolojisiyle il-
gili projenin aynı kefede değerlendirilmesi
doğru değildir. Ancak mevcut destek siste-
mi bu sektörel farklılıkları göz ardı etmekte
ve ihtiyaçlar çerçevesinde destek sağlan-
masını engellemektedir. Destek miktarı ve
oranlarındaki dengesizliği gidermek ise
girişimcilerin ve Ar-Ge projelerinin başarı-
sını etkileyebilecek bir diğer unsur olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Çalışmalara ekonomik katkı konması,
maliyet kavramının yerleştirilmesi çoğun-
lukla sanayiciye düşmektedir. Oysa çalış-
manın başarısı için akademisyenlerin yeni
teknolojilerden, pazarlama ve satış teknik-
lerinden de haberdar olması ve pazar-satış
odaklı çalışmaları, Ar-Ge çalışmalarına kat-
maları gerekir.
Dünyadaki gelişen öncü teknolojilere
Türkiye’nin zamanında odaklanması, bun-
lara yönelik kaynak planlaması yapılması
tartışılmaz bir olgudur. Destekler, öncelikli
alanlara ve ticarileştirmeye odaklanmalı
ve ticarileştirilebilme potansiyeli fazla olan
projeler desteklenmelidir. Oysa desteklerin
verilmesinin belirlenmesinde ve izlenme-
sinde akademisyenler görevlendirilmek-
tedir. Bilindiği üzere akademisyenlerin ço-
ğunun teorik bakış açısına sahip olduğu ve
ticarileştirme potansiyelinin zayıf olduğu
düşünüldüğünde ve ne yazık ki ileri tek-
nolojileri izleyip, içselleştiren ve uygulayan
fazla sayıda akademisyen bulunmaması,
değerlendirilen projelerin ticarileşme po-
tansiyeline ilişkin sıkıntılı bir durumu ortaya
çıkarmaktadır.
Akademisyenlerin projeleri yine aka-
demisyenler tarafından oluşan hakem he-
yetlerinde değerlendirilmektedir. Bu da ti-
PERSPEKTİF