komisyonlara katılan yetkililerin, akademisyenlerin hizmetleri ile ihale dokümanlarını n temel koşulları nı , şartları nı ve yöntemlerini belirlemek imkansız sayılır. Bu nedenle temel ilke; üretimin denetiminden önce sağlıklı tanımı, kalite, nitelik ve teknolojiye dönük zorunlu standartlar çerçevesinde yapılmasının sağlanması ve üretimde sorumluluk kural ı nı n geçerli kıl ınması olmalıdır. İhale kanununun yürürlüğe girmesine çok az bir süre kalmıştır. Bu geçiş döneminin hazırl ıklarına halen başlanmış sayılamaz. Üretimdeyer alan aktörlerin; yatırımcı, mal sahibi, yönetici, müşavir, tasarım, imalat, uygulama, işletmeye alma ve işletme dizgisindeki ekiplerin iş kapsamı ve sorumlulukları belirsizdir. Bu üretime baz olacak zorunlu standartlar mevcut değildir. Dolayısıyla müfettişlik usulleri, hırsız polis yönetimleri öne çıkmakta, üreticiye güven sarsılmakta, işi bilen/bilmeyen herkes yüklenmekte, devlette bürokratik oligarşi süregelmektedir. t Medyatik Şöhret Prof. Dr. Ahmet Mete lşıkkara'nın önlenemez güncelliği nedeniyle "Medyatik Şöhret" deyimi parlementoda gündeme getirilmiştir. Kanımca akşamları TV ile karşımıza çıkan şöhretler, lşıkkara'nın çok önündetoplumsal bunalımı doğurmaktadır. Sunucular, şarkıcılar, göbek atanların yanı sıra bunların en sıkıcıları, açık oturumlarda ne diyeceğini anlatamayan, yüz kelime ile bir cümle kuranlar, hele sözlerine uzun uzun saygı, sevgi ve şükranları ile başlayan kişiler olmakta, onları makaslamaya çalışan sunucular ile birlikte seyircilere bıkkınl ık vermektedirler. Elbette insan; bilgin, uzman, yetkin ve danışman olmak ister, ayrıca şöhret olmak da insanoğlunun hakkıdır. Ancak deprem i le "yer bilimci", kriz ile "ekonomist", futbol ile ahkam kesen kişilerin görüntülerinin zorunlu olarak dinlenmesi, hele hele Erbil'in şakaları , İbrahim'in şarkıları Reha Muhtar' ın gösterileri artık yeter sınırına ulaşmıştır. Diğer taraftan, deprem ve ekonomik kriz nedeniyle konuları n çarpıtı lması ve yönlendirilmesi de konuyu bilenleri rahatsız etmektedir. Türk İnşaat Mühendislerinin tarihte ilk kez zemin etüdleri ile sağlam yapılar yaptığı bir çırpıda unutularak, her yapı için arazide yer bilimcilerinin bilimsel araştırması rant ve çıkar amaçl ı olmaktadır. Yerel yönetimlerince, imar izinlerinde bu tür araştırmaya dayalı verileri ön koşul olarak tasarımcılara hizmet karşıl ığı verilmesinin sağlıkl ı olacağı düşünülmelidir. Buna karşın; jeofizik uzmanları nın, yer bilimcilerin, peyzaj mimarlarının ve benzeri disiplinlerin hizmet imkanları daral ır, iş akışı önlenir, meslek odalarının gelirleri azal ır, üniversite döner sermayeleri işsiz kal ır görüşlerine takıldığımızda, bu ülkede hizmet sektörünün toplum yararına hizmetveremediği, mesleki sorumluluk sisteminin eksikliği kolayca anlaşılır. Ülkemizde bir yapının elde edilmesinde emeği geçen, üretimde rol alan yatırımcı, tasarım ekibi, müteahhit, malzemeci ve işletmeci sinmiş durumdadır. Depremle gelen haklı/haksız suçlamalar bütün hizmet sektörünü çıkarcı, hırsız, üç kağıtçı, köşe dönücü sınıfına sokmuş, hizmet sektörü akıl almaz bir bürokrasi süzgecinden geçen işleri bekler duruma gelmiştir. Buna karşın bu tür yargılar gereği inşaat sektöründe milli komiteler, bağımsız kurumlar, denetim ve kontrol mekanizmaları oluşturulmuş, oluşturulan sistemdeki hırsız polis senaryosunun polis aktörleri incelediğinde, büyük bir çoğunluğunun hiç bir tasarım, uygulama ve üretim yapmadığı , profesyonel sorumluluktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Son yıllarda konuşan katılımcı demokrasi, sivil toplum kuruluşlarının demokratik kitle örgütüne dönüşümü, yeniden yapılanma çabaları gibi kulağa hoş gelen yaklaşımların ardındaki bilim ve teknolojiden yoksun bir güç ve yetersiz bir eğitimle Türkiye bilgi toplumu olmaktan uzak bir ülke görünümündedir. t Demokratik Görünümlü "Trikler" Demokrasi, günümüzde en sağlıklı yönetim sayılır. Ancak gelişmemiş ülkelerde, yeterli bir altyapı tesis edilmediğinden uygulamada çarpıtılmış, oy çokluğuna dayal ı temsili demokrasi, totaliter baskı yöntemlerini sergilemiştir. TESİSATDERGİSİ .. SAY! 76 NİSAN 2002 Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının, ihtisas derneklerinin, meslek odalarının, işçi ve işveren sendikalarının, federasyon ve konfederasyonların, odalar birliğinin katıl ımcı demokrasi yöntemleri için de katkılarına ihtiyaç duyulur. Ancak, bu kuruluşlar içinde de temsili seçimle gelen yönetimlerin, temsil ettikleri kesimin gücü ile özleşen yaptırımları etkili olmakta, taraflı bir işbirlik içinde amaçlardan uzaklaşılabilmektedir. Dolayısıyla bu güçlerin topluma yararı temel ilkelerin doğru, alt yapısının sağlıkl ı olması ile mümkündür. Bu alt yapıyı yasalar ve standartlar oluşturmaktadır. Ülkemizde; Anayasal kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının birbiri, aralarında ortak noktalarda bir görüş birliği olmadığından, ülke sorunlarına farkl ı açılardan, değişik boyutlardan bakmakta, dolayısıyla bir çok konuda eşgüdümlü çal ışmamaktadır. Bu nedenle Anayasal kurumların, sivil toplum kuruluşlarının çoğunun siyasi otorite nezdinde etkileri yetersiz kalmakta, ayrıca bir çoğu siyasi partilerin güdümlüsü olmaktadır. İnşaat sektörü ile ilgili ticari ve hizmet sektörü kuruluşlarında da durum farklı değildir. Serbest rekabet ortamında bu amaçl ı bütün kuruluşlar toplum yararına hizmet yerine, çıkar amaçlarını ön planda tutmakta, aralarında çelişkiler bulunmaktadır. İşveren-işyapan, deneten-denetilen, yöneten-yönetilen, kontrol, müşavir, danışman, şantiye teşkilatları arasındaki ikilemlerin sorunlarını çözücü mevzuat ve sorumluluk kurallarımız yetersizdir. Özellikle standart ve yapı kodlarında ileri teknolojiyi içermeyen noksanlar ile can güvenliğine yönelik zorunlu standartlarımızın olmayışı, sektörde üretimi ucuzluğa endekslemiş, kaliteyi düşürmüştür. Bu nedenle mühendislik ve mimarl ıkta ihtisas geri plana itilmiş, profesyonellik gündeme gelmemiştir. Yatı rı mcı ile müteahhit, müteahhit ile taşeron, taşeron ile işçi ilişkilerinde de benzer sorunlar yaşanmakta, ülkemizde işi bilip bilmediğine bakı lmaksızı n her önüne gelene yaptı rma imkanını doğurmakta; dolayısıyla aracıl ık, tanıdı klık ve sempatik yaklaşı mlardan
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=