Tesisat Dergisi 74. Sayı (Şubat 2002)

Biz kimleri geçtik diye baktığımızda Bangladeş, Suriye, İran, Yemen'i örnek olarak görmekteyiz. Yabancı sermayenin gelmesini ne için istiyorduk, Türkiye'nin büyümesine katkı yapması için değil mi? Türkiye'ye yabancı sermaye gelmemesinin ana nedenlerinden bir tanesi de, bizim için lazım olduğu kadar yabancı sermaye için de lazım olan enflasyon muhasebesinin olmamasıdır. Nedir bu enflasyon muhasebesi? Hepimizin bildiği gibi, bu cemiyet hayatına girdiğimizden beri, kürsülerden ve her türlü meşru zeminden dile getirmiş olduğumuz enflasyon muhasebesi şudur: Diyelim ki depomuzda 01 .01 .2000'de satın almış olduğumuz 1 milyon TL'lık Kalebodur var. O gün enflasyonla beraber fiyatı artıp stokta kalan o seramiğin yıl sonu itibarı ile 31.12.2000'de metrekaresi 1.750.000 olmuştur ve bu durumda seramiğin bizdeki en az satış fiyatının 1 .750.000 TL olması lazım. Ama maalesefvergi daireleri bunun 750.000 lirasını kar olarak görüp onun o/o 45'ini hepimizden almaktadır. Yabancı sermaye için de aynı şey geçerli. Bugün 1 00 dolar yabancı sermaye gelir ise ki diyelim Aralık başı itibarı ile 100 dolar sermaye getirildi ve kurun da 1.500.000 TL olduğunu kabul edersek, 1 aylık devrede kurun 2.000.000 TL'ye çıktığını farz edersek ki tabi dileğimiz bu değil, maliye diyor ki, "sen burada 500.000 TL. kar ettin, ver bunun o/o 45'ini". Bunun o/o 45'ini aldığı zaman yabancı yatırımcı sermayede çekincede kalıyor doğal olarak. (Burada Dünya Bankası'nın yapmış olduğu meşhur Fiyaz Raporu diye bir çalışma var.) Bir işletmenin Türkiye'de kurulabilmesi için 2.5 ay geçmekte ve yaklaşık 172 imzaya ihtiyaç duyulmaktadır. Tabi 01 .12.01'de girişimci sermaye getirdiği, bu süreyi de yatırıma döndüremediği ve bankasında bu göründüğü için, sermayesinin o/o 45'i alındığı zaman getirmiş olduğu 100 dolarlık sermaye direkt olarak 90 dolara, 85 dolara inmektedir. Tabi bu KOBİ niteliğini taşıyan yabancı yatırımcı sermayenin Türkiye'ye girişini imkansız hale getirmektedir. Bu nedenledir ki, sadece büyük yabancı yatırımcının sermayesinin Türkiye'ye girebildiğini görüyoruz. Burada en önemli noktalardan bir tanesi de, yaşadığımız iki büyük krizdir. Bunlardan birini 2000 Kasımında - yaklaşık 1 yıl geçti-, ikincisini de 2001 Şubat ayında yaşadık. Bu noktaya nasıl geldik, esas önemli olan bu, ki güçlü ekonomiye geçiş programından önce Türkiye enflasyonu yeniyor diye hep beraber kampanyalar yaptık, yalancı bir bahar dönemi yaşadık. Oradaki en büyük eksiklik, hepimizin bildiği gibi, doları baskı altında tutup Türk Lirası'nın aşırı değerlenmesine izin vermek, bununla beraber fiyatları, kiraları ve faizi de baskı altında tutulmak oldu. O zamanlar, Ağustos ayında enflasyonun altında bir faiz oranı teşekkül etmişti. Bu ekonominin kabul etmediği iki noktada düdüklü tencereyi patlattık biz. Kasımda hepinizin bildiği gibi faizlerle beraber düdüklü tencere patladı, Şubat ayında da dövizle patlak verdi. Ekonomi bunların hiçbirini kabul etmiyor. Liberal ekonomiye girdiğiniz zaman, ekonominin gereklerini yerine getirmek durumundasınız. Eğer ekonominin gereklerini yerine getirmezseniz o zaman bir yerde sizi kriz noktasıyla buluşturuyor. Maalesef hepimiz son yüzyılın, yaşamış olduğumuz Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşamaktayız hep beraber. Belki bunu çok hissetmiyoruz ama şu an içindeyiz. Büyüme rakamlarının küçülmesi ile, son yüzyılın ikinci şampiyon olduğumuz yılıdır bu yıl. Birincisi İkinci Dünya Savaşı'ndan çıktıktan sonra yaşamıştık. Burada en büyük eksikliklerimiz neydi? Maalesef hepimizin bildiği gibi etkin bir kriz yönetimi yoktu. Kriz yönetiminde krizi yönetecek bir patron bulunmamaktaydı. Maalesef ekonomideki çok başlılık yaşadığımız krizin derinleşerek ilerlemesine sebebiyet vermiştir. Bizim TOBB olarak, hepinizin bildiği gibi 30 Kasım tarihi itibarı ile açıklamış TESİSATDERGİSİ ıırıı SAYI 74 ŞUBAT 2002 olduğumuz bir mutabakat metni var. Bu mutabakat metni nasıl oluştu? Öncelikle bunu sizlere arz etmek istiyorum. Mutabakat metnine gelirken 16 Haziran'da TOBB Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı devralır almaz tüm Türkiye genelinde bulunan 355 oda ve borsamıza yazı yazarak ekonomik krizin sıkıntılarını ve çözüm önerilerini kendilerinden istedik. Aynı zamanda Temmuz ayının başı itibarı ile tüm yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımla beraber gezerek krizin etkilerini yerinde görüp, tespit etmek maksadıyla tüm Türkiye'deki 355 oda ve borsamızı ziyarete başladık. 31 Temmuz'da tespit ettiğimiz hususları Başbakan, Başbakan Yardımcıları ve Ekonomiden Sorumlu Bakanlara ilettik. Daha sonrasında yine ekonomi heyetinin, sektörlerin sorunlarını bizzat sektör sahiplerinden dinleyebilmeleri için TOBB çatısı altında Ekonomiden Sorumlu Bakanlar ile birlikte sektör toplantıları yapmaya başladık. Sektör toplantılarının sonucunda 22 Ekim itibarı ile bir ekonomik durum ve çözüm önerileri paketi hazırladık. 22 Ekim'den 30 Kasım'a kadar bürokrasi, siyaset, hükümet ve TOBB olarak bu görüşmeleri sürdürdük ve gelmiş olduğumuz sonucu da biraz sonra size anlatacağım. Tabi bu noktaya gelirken TOBB olarak önümüzde iki yol vardı; birincisi "sıkıntılarımız şunlardır, bunları çözün" diyebilirdik. Fakat bunun karşılığında hep şunu duyurduk daha önceki zamanlarda, siz ancak sıkıntılarınızı söylüyorsunuz, çözüm önerilerini önümüze getirmiyorsunuz. Biz de hep şunu söylüyorduk; siz katılım sağlayın, çözüm önerilerinde bizi de içinize alın, beraber çözelim. Bu zor olan yolu seçtik. TOBB Başkanı olarak çok rahat popülizm yapabilirdim, "Bizim dertlerimiz şunlar, 355 oda ve borsamızdan bu dertleri aldık, siz hükümetsiniz, bunları çözün" diyebilirdik. Ama biz temsil ettiğimiz kitlelerin sorunlarını çözümüne odaklandık. Olmazsa olmazlarımızda da ısrarcı olduk. Diyalog içinde 30 Kasım tarihi itibarı ile

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=