Yukarıdaki başlıklarda özetlenen ve bizlere onur veren tablo son günlerde 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel başta olmak üzere siyasi liderlerimiz, devlet adamlarımız, iş adamlarımız tarafından çeşitli toplantılarda çizilmekte ve toplumsal güven sağlanmaktadır. Bu anlamda Türkiye içinde bulunduğu sorunları çözecek, karşılaştığı ekonomik krizin üstesinden gelecek krizlerin yeniden yapılanma gücünü kullanarak gelişimini sağlayacak bir görünüm sergilemektedir. Ancak, çağımızda gelişmiş ülkelerde bu gelişim farklı boyutlarda ve zaman aralığında olmaktadır. Eskiden ülkeler arasında asırlarca süren, yıllar alan yarışma, bugün günlere, saatlere hatta saniyelere dönüşmüş, yeni teknolojiler ülkelere güç kazandırmıştır. Bu anlamda ileri ülkelerin ilerisindeki ülkeleri gelişmiş ülkeler, gelişmişleri gelişmekte olanlar, onları da geri kalmış ülkeler yakalama çabasındadır. Nitekim, Avrupa'da 1964 yılında demir, çelik, kömür alanından başlayan işbirliği zamanla ülkeler arasında Ortak Pazar, Gümrük Birliği ve sonunda Avrupa Birliği'ne dönüşmüş, büyük bir güç oluşmuş, gümrük sınırları kalkmış, ırk, din ayrılıkları düşünülmeksizin ortak yaşam kuralları belirlenmiş, göstermelik olsa bile Brüksel'de bir Avrupa Parlementosu ile Avrupa Birliği temsil edilmiştir. 2002 yılı başında Avrupa Birliği'ni oluşturan devletlerin İngiltere, Danimarka, Norveç gibi bir kaç ülke dışında hemen hemen hepsi EURO para birimine geçmiştir. Bu husus AB için inanılmaz bir başarı, miladi bir başlangıç sayılmalıdır. 1 946 11. Dünya Savaşı sonrası yıkılan 200 milyonun üstünde insanını kaybeden fakir, çökmüş bir Avrupa; dönemin büyük devlet adamı Churchill'in 1946 yılında (stand-up) ayağa kalk sözü ile vatan millet aşkı ile gelişmiş sayılamaz. Karanlık dönemlerden kalan bilgi ve kültürün, onurlu bir kibirin, gelişen bir kültürün bireylerinden başlayan topluma yayılan bilgi toplumu olma niteliğinin verdiği güçle yaralarını sarıp, ülkelerini onarıp, toplumsal düzeylerini ve ekonomilerini güçlendirerek bugünkü güce kavuşmuşlardır. Dünya'daki bütün büyük olayların, insanlık sorunlarının soğuk sıcak savaşların temel kaynağı olan Avrupa ülkeleri arasındaki ortak noktalar günümüzde gelişmiş, insan haklarına dayalı barış ilkelerine sahip, eşit koşullarda aralarındaki bilimsel ve teknolojik rekabeti Ortak Pazar, Gümrük Birliği ve Avrupa Birliği platformlarına taşımışlardır. Bu başarının kaynağı bilgi toplumu olmaları sayılır. Yoksa Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde veya dışa yansıyan kişisel çıkarların, hırsların, egolarının, acımasız yaptırımlarının, değer yargılarının değiştiği zannedilmemeli, oyunun koşullarına uydukları gözden kaçırılmamalıdır. Ülkemiz teknolojik gelişimde zaman kaybetmiştir. Her geçen yıl, gün ve saat bizleri onlardan geri bırakmıştır. Avrupa Birliği için ise bir kaç kez yakalanan tren kaçırılmış, son olarak 2002 yılı Sevilla/ İspanya toplantısında gecikmeli bir kapı aralığı görülmüştür. Bilindiği üzere Avrupa Birliği'ne giriş koşulları zamanla değişmekte, ülkelerin yorum ve kararlarıyla farklılaşmaktadır. Bizim asırlardır onların müteffiki olmamız; Turuman Doktirini, Marshall Planı, Avrupa Konseyi, Nato, OECD kuruluşlarında, benzer girişimlerde yer almamız bize hiç bir zaman rüçhan hakkı tanımamakta, buna karşın düne kadar Sovyet Rejimi altında demokrasi ile yönetilmeyen, ekonomik yönden geri kalmış olan Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler Avrupa Birliği'ne katılımda önümüzde yer almaktadır. Nedenleri ne olursa olsun onları kıskanma bizleri haklı konularımızda haksız duruma düşürmekte, bizlere hiç bir kazanç sağlamamaktadır. Gerçek şudur ki; Avrupa Birliği ülkeleTESİSATDERGİSİ .. SAYI 73 OCAK 2002 rinin toplumlarında o/o33 oranındaki kesim bizi kabul etme temayülündedir. Ülkemizde ise Avrupa Birliğine girme arzusu o/o77'ye ulaşmıştır. Bu şartlarda yegane giriş yolu oyunun kurallarına uymak, İspanya'nın dönem başkanı olduğu 2002 yılında Sevilla Toplantısı ile müzakerelere hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bu amaçla, Devlet olağanüstü çaba göstermektedir. Siyasi otoritenin, parlementonun bu doğrultudaki uğraşıları gözardı edilmemelidir. Anayasa değişimi, uyum yasaları, niyet mektupları ve taahhütler sözde kalmamalı ve uygulamaya konulmalıdır. İnsan hakları, hukuk devleti, anayasal yapılaşma, şeffaflık, tarafsızlık ilkelerinin yanı sıra bunları sağlayan alt yapı değişimleri ile temel ayrıntılar önemli olup acil ele alınmalıdır. Günümüzde Avrupa Birliği ülkelerinin yenilik karnesi, bilgi tabanlı ekonomide güçlendirme amaçlı olarak ön plana çıkmakta, başarılı örnekleri sergilemektedir. İleri teknoloji atılımları, patent alımları, özel sektör ar-ge faaliyetleri yenilik programları kapsamında ayrıntıları yönlendiren hususlar olup, ülkeler için amaç en iyiyi kopya etmek yerine kültürel, bilimsel, teknik eksikve kusurlarını giderici yenilik politikalarını oluşturmak doğrultusundadır. Bu anlamda Türkiye'nin öncelikli görevi 1970 Roma anlaşması ile taahhüt ettiği mevzuatını değiştirmek, yeniliğe açık kuralları uygulamak sayılmalıdır. Bu sonuç mühendislik hizmet sektöründe büyük değişimlere yol açacak, sistemde sorumluluğunu ön plana çıkaracaktır. Bu nedenle hizmet alanımız Yapı Teknolojisi işinde, uluslararası standartlar ve ulusal yasa ve kodlar öncelik taşımakta, yeni ihale kanunu ekinde sıra beklemektedir. Türkiye bu değişim için gerekli potansiyele sahip olmakla birlikte üzerindeki ataleti atamamış; eğitimden başlaması gereken "Seferberlik" girişiminde geç kalmıştır.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=