Tesisat Dergisi 69. Sayı (Eylül 2001)

bunun sonucunda ortaya çıkan deney sonuçları ve yapılan , , muhtelif sertifikasyon çalışmaları ile ortaya konmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak laboratuvar faaliyetleri ve sertifikasyon çalışmaları yapan kuruluşların nitelikleri nedir acaba? Burada, bunları değerlendiren ve belli nitelikleri koyan akreditasyon denilen bir konu devreye giriyor. Son on yıla baktığımızda, gelişmiş ülkelerde akreditasyon çalışmalarının bir kısmı da bu tip faaliyet gösteren laboratuvarlar, muayene kuruluşları ve sertifikasyon kuruluşlarının denetlenmesi ve onların teknik yeterliliklerinin değerlendirilmesi ve bunun sonucunda yeterli görülmeleri halinde de akredite edilmeleri şeklinde karşımıza çıkıyor. Yani kanunların ve ilgili mevzuatın, bu ilk üretimde ve kullanımda, uyulmasını istediği şartların yerine getirildiğini söyleyen sertifikasyon ve belgelendirme çalışmalarının ela Türkiye'de akredite edilmesi gibi bir nokta belireli. İşte bu noktada akreditasyon sisteminin nasıl fonksiyonel olacağı, bu sistemin niteliğinin ne olduğu önem kazanmıştır. Bir akreditasyon sistemi oluşturma süreci, ülkemizde çeşitli kuruluşların müdahil olması, bazı tartışma ortamları doğması ve konunun tanı anlamıyla anlaşılanıanıış olması sebebiyle uzunca bir dönem sürdü. Muhtelifaşamalardan sonra en önemli kilometre taşı 1999 yılında tasarı halinde olan Türk Akreditasyon Kurunıu'nun kuruluşu hakkındaki kanun öncelikle ele alınması ve Kasım 1999'da kabul edilip yürürlüğe ıı: - TÜRKAK-Tiirk Akreılitasyon Kıırııııııı Geııel Sekreteri Atakaıı Baştiirk. girmesiyle gerçekleşmiş oldu. Böylelikle, idari, mali özerkliği olan ve başbakanlıkla ilgili bir kuruluş şeklinde ortaya çıkmış oldu. Tabii kanunen bu yapının bir de fiziksel olarak ortaya çıkarılması lazım. Yapacağı teknik hizmetin ele gerçekten başarılı olması ve sınırlarımız dışında ela kabul edilen bir hizmet olması için gerekli olan fiziki alt yapıya sahip bir kuruluş olarak var edilmesi gerekiyordu. Ancak bu, dünden bugüne olacak bir süreç değildir. Halen bu sürecin içerisindeyiz. Bizim bir kurumsal hedefimiz 2001 yılı bitmeden fiilen akreditasyon belgesi verebilmektir. Hali hazırda bununla ilgili elimize birkaç müracaat ulaşmış, bunlar işlemden geçirilmektedir. Akredite edilecek tarafların da yani bizim deyimimizle; uygunluk değerlendirmesi kuruluşlarının, daha ela açarsak; laboratuvarların, personel sertifikasyonu yapan kuruluşların, ürün sertifikasyonu yapan kuruluşların ve kalite üretim sistemi sertifikasyonu yapan kuruluşların akredite edilmesi bizim ana hizmetimizdir. Bu noktada akredite edilecek tarafların EN45000 standartlarına göre kendilerini hazırlamaları gerekiyor. Yani 2002 yılından itibaren birçok ürün AB'nin koymuş olduğu yaklaşım direktifleri gereği CE işaretlemesi ile piyasaya verilmek durumundadır. Peki bu CE işaretlemesi konusunda görev alacak uygunluk değerlendirmesi kuruluşlarının yeterliliği nasıl kanıtlanacak? En azından Avrupa nezdinde olduğu kanıtlanacak. Çünkü, ihraç edilecek bir ürünün CE işareti ile gönderilmesi halinde bu işaretleme konusunda rol alan kuruluşun yeterliliği o ürünü ithal eden piyasaların üretim otoriteleri tarafından sorgulanacaktır." TESİSAT DERGİSİ 11!":111 SAYI 69 EYLÜL 2001 İşte burada CE işaretlemesinde rol alacak kuruluşlarımızın EN-45000 standartlarına kendilerini uydurma dönemlerini hızlı tutarak akreditasyon müracaatında bulunmaları gerekecektir. Çünkü, 4703 sayılı kanun ve onun altındaki yönetmelikler, CE işaretlemesinele rol alacak olan uygunluk değerlendirmesi k u r uI uşla r ı n ı n yeterli olabilmeleri için akredite olmalarının en önemli gösterge olduğunu söylemektedir. Yani, bir uygunluk değerlendirmesi kuruluşunun, ülkemizin ilgili kamu otoritelerince CE işaretlemesinde rol almasında yetki verilmesi akreclite olmaları halinde kolaylaşacaktır. Aksi takdirde onların yeterli olduğunu daha zor yollardan ispat etmeleri ve bu zor yolun da AB'cle kabul edilmesinin daha karmaşık bir süreç olarak karşılarına çıkacaktır. Bunun başarılması zordur. En kestirme yol, uygunluk değerlendirilmesi kuruluşlarının akredite olmasıdır. Öte taraftan bu işin ruhunda bir mecburiyet yoktur. Yani akreditasyon hizmeti gönüllü bir hizmettir. Değerlendirme kuruluşları, laboratuvarlar, muayene kuruluşları akredite olmaya mecbur değillerdir. Ancak belli hizmetleri vereceklerse, müşteri talebi karşısında akreclite olmuş bir kuruluşu görmek isterse, 9rüRKAK Genel Sekreteri Atakan Baştürk: "2002 yılından itibaren birçok ürün AB 'nin koymuş olduğu yaklaşım direktifleri gereği CE işaretlemesi ile piyasaya verilmek durumundadır." '

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=