Tesisat Dergisi 67. Sayı (Temmuz 2001)

CELAL OKUTAN ■ Son araştırmalarda Türkiye'nin doğa müzesi olmayan nadir ülkelerden biri olduğunun anlaşılması çok üzücüdür. Benzer tarzda yine ülkemiz, teknoloji müzesi olmayan ülkeler arasında da r Caltech'in Toplumsal Temelleri Geçtiğimiz iki hafta yazdığım yazılarımda pek kabaca ve yüzeysel olarak da olsa okuyucularıma Amerika'nın (ve dolayısıyla dünyanın) en önemli araştırma ve eğitim kurumlarından biri olan California lnsitute of Technology'i ( = Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü, kısa adıyla Caltech) tanıtmaya çalıştım. Buranın bir "eğitim ve araştırma cenneti" olduğunu söyledim. Bu yazının amacı bu cennetin toplumsal temellerini irdelemek, örneğin Türkiye'de niçin benzer bir cennetin bulunmadığını tartışmaktır. Caltech'in parasının çok büyük ölçüde özel kaynaklardan geldiğini, bu kaynakların çoğunluğunun da Caltech'in mezunları olduğunu önceki yazılarımda söylemiştim. Caltech'in kuruluşundaki kaynak ise Los Angeles'in bir sayfiyesi durumunda olan Pasadena'nın zengin sakinleridir. 20. yüzyıl başında A.B.D.'nin Andrew Carnegie tarafından yapılan büyük bir bağışla kurulan önemli araşt ırma kurumu Carnegie lnstitution'un Pasadena'nın burnunun dibindeki Wilson Dağı'nda kurduğu dev teleskopun astronumu olan George Ellery Hale, bu şirin sayfiyede bir fen ve teknoloji okulunun başarılı olabileceğini düşünmüştü. Burada zaten daha önceden içinde bir ilkokul, bir iş idaresi okulu, bir lise ve bir de öğretmen okulu olan bir üniversite vardı. 189l'de Amos G. Throop tarafından kurulmuş olan bu okulun ilk adı Throop Üniversitesi'ydi. Bu sonra Throop Politeknik Enstitüsü olarak değişti. Nihayet 1920'de California Teknoloji Enstitüsü'nde karar kılındı. Enstitü'nün basit bir mahalli okuldan ulu slararası dev bir eğitim ve araştırma kuruluşuna dönüşümünü üç kişi sağlamıştır. Hale, fiziksel kimyacı Arthur Amos Noyes ve elektronun sırlarını insanlığa öğreten Robert Andrews Millikan. Bu her üç kişi de üstün yetenekli araştı rmacılardı. Her üçünün de bilimde engin görüşleri vardı. Her üçü de işlerine aşık, yaptıklarından aldıkları zevk ve doyumu hiçbir şeye değişmeyecek, bir başka yazımda dile getirdiğim gibi, "amacı şöhretin üstünde tutan, oyunu ödülden çok seven" kişilerdi. Pasadena'nın zenginleri, bu üç kişinin düşlerinin , ülkeleri, toplumları, insanlık ve eninde sonunda bizzat kendileri, kendi işleri için yapılması sayılmaktadı r. Üniversitelerimizin ar-ge araştırmalarından habersizliğimiz, "TÜB İTAK" projeleri hakkında bilgi eksikl iğimiz, sanat ve kültürde görülen çabaların çok gerisinde şeffaflı ktan uzak görünüm sergilemekte, meslek odaları, ihtisas dernekleri bilgi ban kası ndan yoksun; teknolojik ge lişimd en uzak ça lışmala r içinde çır pınm a kta , bu yaklaşımları yazılı basına dergileri ile yansıtmaktadır. Zümrüt'ten Akisler - A.M.C. Şengör - gerekli bir şey olduğuna inandılar. Çünkü bu zenginlerin hepsi servetlerini yasanın egemen olduğu, insana saygı duyulan bir demokrasi içinde akıl ve emek harcayarak yapmış kişilerdi. Hepsi, aklın, yaratıcılığın, bilginin değerini bilen iş adamlarıydı. Hale, Noyes ve Millikan bu kişileri biraraya getirdi, imkanlarını biraraya toplamak için onları ikna etti, hepsinin gücünü Caltech'in arkasına aldı. Bu tarihler, Güney Kaliforniya'da William Mulholland idaresinde dev mühendislik işlerinin yapıldığı, Kaliforniya çölünün Amerika'n ın en büyük sebze ve meyva bahçesine dönüştürüldüğü, Los Angeles'in, inanılmaz bir hızla büyüdüğü tarihlerdi . Yapılan projeler, dünyadaki gelişme, Caltech'eek bir hız ve şevk verdi. İ kinci Dünya Savaşı başladığında, Kaliforniya'nın ücra bir sayfiyesindeki bir minik okul Amerika'nın en önemli araştırma enstitülerinden biri olmuştu bile. Millikan, yeni okula hoca seçmede inanılmaz bir başarı göstermişti. Bu arada eski arkadaşı Hale ile arası açıldı; hatta kampüsdeki büstleri bile birbirine bakmayacak şekilde yerleştirildil Ama bu kişisel sürtüşmeler, işlerine sekte vurmadı. Bu üstün düzeyli bilim insanları ve idealistler, idealleri ugruna kişisel, öznel işlerini, toplumun nesnel işlerinden ayırmasını bildiler. Caltech'in pek çok mezunu kısa zamanda Amerika'nın milyarder mühendisleri arasına katıldı. Bu insanların bazıları dev servetlerinin önemli bir kısmını kend ilerini yetiştiren, kendi çocuklarının, torunlarının nesillerinin dünyaya hükmetmesinin temelini oluşturacak bilimi yaratan kurumların en önde gelenlerinden biri olan yuvaya bıraktılar. Mesela, beni bugün Caltech'e getiren burs, bu milyarderlerden biri olan George Moore'un yaptığı bağış sayesinde vardır. Caltech, müthiş bir elitizmle ülkedeki en iyiyi üretmek iddiasında olan bir kurumdur. Bu elitizm en iyiyi yetiştirerek, tüm Amerikan toplumuna hizmet vermekte, onun dünyadaki egemenliğini sağlamaktadır. Bu hizmetin temelinde, o hizmetten bir zamanlar bizzat yararlanmış olan büyük zenginlerin paraları yatmaktadır. Bu zenginlerin her biri kendi adlarına üniversite kurabilirlerdi. Ama bunu yapmak yerine büyük bir eser TESİSATDERGİSİ 11111 SAYl66. HAZİRAN 2001 Okumayı sevmeyen, İnternet ve kitaplardan uzak bir ülkenin; ileri teknolojiden kopuk toplumsal yapı nın mühendisleri olarak TTMD'nin kuruluşunda düşlediğimiz ortak amaçları n geçen on yıl içinde gerçekleşmemesinin verdiği burukluk içinde okurlarımız, Zümrüt'ten Akisler başlığı altında A.M.C. Şengör'ün "Caltech'in Toplumsal Temelleri" adl ı makalesini sunmayı yararl ı görmekteyiz. yaratmayı, onu kendi adları altında değil, içinde otu rdukları eyaletin adı altında toplumlarına hediye etmeği yeğlediler. John Rockefeller de Chicago Üniversitesi'nin kuruluşunu sağlayan tek bir çeki yazdığında aynı hislere sahip değil miydi? Kurduğu üniversiteye adının verilmesini teklif edenlere 'Hayır! Üniversite içinde yüceleceği şehrin adını taşısın" dememiş miydi? Bundan iyi toplumculuk, bundan iyi sosyalizm olur mu? Sosyalizm, bir toplumun en iyi imkanlarını o toplumun yücelmesi yolunda en iyi şekilde kullanmaksa, o zaman bunu yapan toplum tüm üyeleriyle birlikte yücelir. Ancak bu bir toplumda yalnızca böyle akılcı fedakarlıkları yapabilecek kültür düzeyinin oluşabilmesiyle mümkün olur. Kendi adının ancak başarıyla yaşayacağını, başarının da sadece aşkla yapılanın topluma mal edilebilmesi sayesinde uzun ömürlü olabi leceğini anlamak akıl, görgü ve bilgi işidir. Atatürk'ün adı bugün niçin yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada saygıyla anılmaktadır? Çünkü o, yaptıklarını kendi adı yaşasın diye yapmadı. O, insanlığın yücelmesi, bir adım ileri gitmesi içingerekeni, akıl, bilgi ve bilimsellik çerçevesinde kendi bulunduğu toplumda gerçekleştirdi. Mustafa Kemal yaptıklarını içinden geldiği için, başka türlü yapması mümkün olmadığı yaptı. O, amacı şöhretten üstün tutanlardandı, oyunu ödülden çok sevenlerdendi. Dünyanın en başarılı eğitim ve araştırma kurumlarının en önde gelenlerinden biri olan Caltech'in temelinde tek kelimeyle idealizm yatmaktad ır. Bu idealizm ne yazık ki bugün bizim toplumumuzda en az bulabildiğimiz özelliktir. Aptal köşedönmecilik, akıllı idealizmi, bön bir taklitçilik, verimli yaratıcılığı, koyu bir cahillik, zengin bilgili l iği, feci bir görgüsüzlük, toplumun en önemli dengeleme unsuru olan görgüyü aramızdan kovalamıştır. Caltech'in parasal değeri o kadar da gözde büyütülecek bir şey değildir. Bunu bugünkü gariban durumunda bile Türkiye çok rahat çıkarabilir. Ancak Türkiye'nin bugün ortaya koymasına imkan olmayan Caltech'i yaratan, akıl ve o aklı besleyengeleneklerdir. Bunun farkına vardığımız gün, bizim de nice Caltech'ler yaratacağımızdan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=