çözülebilir mi? Benzeri soruları ardı ardına sorarak cevaplarını araştırdığımızda, görüleceği üzere ülkemizde öncelikle bilgi toplumu olmamız ve bu toplumu oluşturan bireylerin çağdaş eğitimini sağlamamız gerekmektedir. Bu nedenle üretmeden tüketen, yandaşlık ve işbirlikçi sistemi benimseyen, bilim ve teknolojiden uzaklaşan toplumlarda, arzulanan hedeflere kolayca ulaşılamayacağı görülmektedir. Ülkemizde toplu yaşam düzeyinde yapılan analizlere dayalı bulgular, çok farklı ve çarpıcı boyutlar göstermektedir. Bu ölçütlerde, ekonomi ağırlıklı olmakla birlikte eğitim, kültür ve bilgi etkenlikleri gözardı edilmemelidir. Bu anlamda bireylerin bakış açıları pencereleri ve renkleri çok değişiktir. Bu Türklerin kendine has çalışkanlıkları, zekaları, azimli kararları, vefa ve dostlukları, dayanışma şekilleri ne olursa olsun, toplum olarak bilgiden yoksun olduğumuz sürece üretimde verimsizlik, hizmette zaman kaybı, teknolojinin yakalamasında karşılaşılan engeller olarak daima karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan ülkede bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi; bilmeyenlerin üretim yapması, üretim veriminin artması ve ekip çalışması imkansız sayılmalıdır. Hak etmediğimiz şeylere sahip olmaktaki hırs ve taklitçiliğimiz bizi kolay yöntemlere sürüklemekle kalmamış, yanlış yollardan doğru hedeflere ulaşmaya zorlamış bulunmaktadır. Ayrıca bütün yaptırımlarda deneme- sınama yöntemi ağırlık kazanmış doğru-yanlış deneyimler bilgi temasını oluşturmuştur. Bu anlamda liderlere bağımlı, büyüklere güvenli sistem, hemen hemen her alanda genç yetenekleri dışlamış, onlara öncelik tanımamıştır. Dolayısıyla yönetimde hizmette bazıları sıra beklemekten sıkılıp kaçmışlar, yerinde sayanlar görev ve yetkide güçlenerek etkili olmuşlardır. Bilgi toplumu olmamamızın nedenlerinden bir diğeri ise, demokrasi kurallarına uyumlu, hoşgörülü olmamamız, karşımızdakini dinleyip, düşüncelerini değerlendirmememizdir. Bu nitelik bizleri kitap ve gazete okumamaya, bilim ve teknolojiyi takip etmemeye kadar sürüklemiştir. Bu anlamdaki tembellik değer yargılarımızı etkilemekte bireyleri siyah beyaz ortamında renksizliğe sürüklemektedir. Cem Boyner'lerin, Kemal Derviş'lerin, İshak Alaton'ların girişimlerindeki engellerin gerçek nedeni bu tür noksanlarımızdır. Bilgi toplumlarının en önemli özelliği üretimdeki insan kaynaklarıdır. Deneyimli, bilgili, yeterli bireylerin oluşturduğu ekip, verimli ve başarılı şekilde topluma yararlı olmaktadır. Bu nitelikte bireylerin örgütlenmesi ile oluşan Odalar, Birlikler, Dernekler ve Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımcı demokrasi ilkelerine uygun hizmet vermesi sağlan malıdır. Aksi takdirde görevli yetkililer; Marmara depremi sonrası, dayanıklı ve sağlam yapıyı çağdaş yapı olarak tanımlar, teknik bilgi aranmaksızın on iki yıllık mühendis ve mimarlara da uzman belgesi verirler. Usta Çırak İlişkisinde Eğitim Ülkemiz, mühendislik ve mimarlık hizmetlerindeki gelişimi, 1950 seçimleri sonucu Demokrat Parti iktidarının yaptırımları ile kazanmıştır. 1950-1960 yılları mühendisliğin "Altın" dönemi olmuştur. Bugün o dönemin gençleri için kamu sektörü mesleğe yönelim ve meslek içi eğitimde "Okul" görevini yüklenmiş, teknokrat amirlerimiz çıraklarını yetiştirmişlerdir. Günümüzde başarılı iş adamı, yönetici, araştırmacı ve serbest çalışan beyin gücü ile çalışan mühendislerimizin çoğunun geçmişi incelendiğinde, mesleki başarılarını devlete borçlu oldukları kolayca anlaşılır. Bu koşullar, ülkenin hızlı büyümesinin yanı sıra her alanda yatırım imkanları nedeniyle mühendisleri, ihtisaslarına bakılmaksızın her konuda yetkili ve görevli yapmış, hemen hemen hepsi TESİSATDERGİSİ SAYI63 MART 2001 ımı multidisipline bir deneyim kazanmıştır. Bu deneyim sayesinde kazanmış oldukları güven ve beceri, zamanla büyük bir bölümünü mühendislik eğitiminde kazanmış oldukları temel bilgilerin unutulmasına; bilim ve teknolojiden uzaklaşmalarına neden olm�ştur. Buna karşın hemen hemen hepsi yönetici olarak liderlik vasıflarını korumuşlar, ticari ağırlıklı girişimlerde başarılı olmuşlar, bilimsellikten uzak bir sektör yaratmışlardır. Bu nedenle günümüzde gerek kamuda gerekse özel sektörde teknik alanda bilim ve teknoloji ile gelişmiş uzmanlarımız çok az sayılır. Olanlar ise geçerli düzen içinde yetkisiz ve etkisiz kalmışlardır. 70'li yıllardaki özel okulların eğitimi, bunu takiben yurdun her yerinde hocasız üniversite eğitimi, son otuz yıl içinde mühendis ve mimar sayısını 30 binden 300.000'lere ulaştırmış, bu meslektaşların çoğu beyin gücü hizmetler yerine, kamu görevinden başlayarak ticarete kadar uzanan alanlardaki hizmetlere yönelmişlerdir. Özellikle 80'Ii yıllar sonrası fırsatçı ekonomi, kendilerini çıkarçı, yandaşçı, köşe dönüşlü uygulamalara sürüklemiş, hizmet sektöründe mühendislik sorumluluğu azalmış, kalkınma çabası veren ülkede mühendislik hizmetleri ön sıradan son sıralara itilmiştir. Ayrıca üretim hizmetlerindeki boşluk ve üretimdeki kalite ve nitelik noksan !ığı na neden olan "Yapabilirlik" mesleklerde aranmamış, buna karşı kamu hizmetlerinden kaynaklanan müfettişlik usul ve yöntemleri ile dolu denetim ve kontrol sistemleri ön plana çıkmıştır. Bu anlamda bütün mesleklerde olduğu tarzda mühendislik ve mimarlık; mühendislik hizmetlerinde kalite yerine, ahlaki kriterler öncelikli aranmış, bilgi ve deneyim geri plana itilmiştir. Nitekim hizmet sektöründe sorumluluğu kaldıran, üretimdeki kaliteyi
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=