Tesisat Dergisi 48. Sayı (Aralık 1999)

farklılıklara eşitlenmiştir. Bu yönden XXI. Asırda ülkemizin çağı yakalama çabaları kolay olmayacaktır. Özellikle globalleşen dünyada oyunun kuralları acımasız olacak, yakın bir zamanda ülkelerin iç pazarları ortak global ekonominin bir parçası sayılacaktır. Bu husus bütün üretim ve hizmet sektörleri için dikkate alınması gereken önemli bir sorundur. Bu tür sorunlar karşısında yapı teknolojisinde hizmet veren inşaat ve tesisat sektörünün kendisi ni soyutlaması ve krizlerden arındırması imkansızdır. Bu anlamda sağlıklı yerleşimlerde sağlıklı yapıların yaşanabilirlik ve kullanılabilirlik standartları öncelik kazanmalıdır. Avrupa birliği ülkelerinin yerleşim bölgelerinde insanların sağlıklı kentlerde, sağlıklı yapılarda yaşadığı görülür. Toplumlarda çevre bilinci oluşmuş, enerjinin önemi anlaşılmış bilinçli bir toplum olarak; demokrasi ilkeleri doğrultusunda, insan haklarına endeksli, huzurlu ve konforlu yaşam düzeyine erişmişlerdir. Şehirlerde suyu devamlı akan, elektriği kesilmeyen, güvenlikli yapıları, estetik ve iç mekan zenginliği ile bezenmiş mimari değerler içinde hijyen, sağlık, yangın, gürültü ve benzeri önlemlerle kapalı ortamlarda yaşanabilirlik ve kullanılabilirlik kalite ve niteliğine ulaşmışlardır. Bu düzey bilim ve tekniğe dayalı mühendislik hizmetleri ile sağlanmış ve bu hizmetin temel kaynağı ülkelerinin yapı mevzuatı ve imar kuralları olmuştur. Dolayısıyla, mimarlık ve mühendislik hizmetlerinde ülkemiz için arzulanan reform; yürürlükteki mevzuatımızı yenileyerek, Avrupa Birliği standartları düzeyinde uygulamaya koymak olmalıdır. Mevcut durum tespitinde; ülkemiz yerleşim bölgelerinin sağlıksız koşulları, çarpık yapılaşması, imar yağmaları, gecekondu uygulaması sonucu çağdaş düzeyde olduğumuz söylenemez. Özellikle sağlıksız gelişimden kaynaklanan bu sorunların başında yerel yönetim hizmetlerinin eksik ve yanlışlıkları göze çarpar. Yolu, kanalizasyonu, elektriği olmayan, çöpü alınmayan, çevre ve enerji etkinliklerinden uzak yapılaşmada yapıların yaşanabilirlik koşullarından bahsedilemez. Ayrıca içinde yaşadığımız yapılarımız kullanılabilirlik standartlarından çok uzaktır. Mimari değerlerden kopuk, estetik ve konfordan mahrum yapılarımız, ayrıca güvenli sayılamaz. Hidrant şebekesi olmayan şehirlerimizin yapılarının hemen hemen hepsinde hiçbir yangın önlemi yoktur. Son iki depremle yapılarımızın dayanıklılık, esneklik ve güvenlik sorunları sergilemiştir. Yapılarımızın büyük bir bölümünde enerji tasarrufu ve enerjinin etkin kullanımı halen gündeme gelmemiştir. Evlerimizde ve işyerlerimizde iç hava kalitesinin tanımı yapılmamış, asgari standartları öngörülmemiştir. Ses treatmanı ve gürültü önlemleri yapılarımızda düşünül memektedir. Mutfaklar, tuvatler ve banyolar hiçbir şekilde sağlıklı ve hijyen değildir. Koku, böcek, bakteri ve yapı enfeksiyonları konutlar, işyerleri, okul ve topluma yönelik bütün yapılarda kolayca görülebilir. Güneş görmeyen, havalandırılmamış ısıtılmayan kapalı ortamlarda can güvenliği yönünden parlayıcı, patlayıcı maddelerdepolanıp kullanılmakta ve hiçbir önlem alınmamaktadır. Diğer taraftan son elli yıldır Türkiyenin sergilemiş olduğu çizgi çok başarılıdır. Ekonomik büyüme ile sağlanan hızlı gelişimin yanı sıra Türk insanının inanılmaz enerjisi ve çalışkanlığı toplumsal kişilik, görgü ve yaşam biçiminde bizleri çağdaşlık düzeyine yaklaştırmıştır. Ayrıca hizmet sektöründeki potansiyel, Avrupa ülkelerinden hiç de farklı sayılmamalıdır. Bu yönleri ile Avrupa Birliği'ne girişimizdeki hazırlık dönemine gereken özen gösterildiği takdirde Türkiye, Balkanlar'da bir dostluk sürecinin başlangıcını, İslam alemi için globalleşen dünyada köprü görevini, Avrasya Türk Devletleri için çağdaşlık imkanlarını sağlayabilir. Avrupa Birliği üyelik koşulları sadece sosyal, hukuk ve yönetim kurallarından ibaret bir zorunluluk olmayıp, ekonomi, kültür, bilim ve teknolojide nitelik ve kaliteyi sergileyen vasıfları içermektedir. Kopenhang kriterleri gibi ana başlıkları içeren ilkeler, insan hakları ve hukuk kurallarına endeksli demokratik yaşam koşullarının yanı sıra çevre, enerji, ulaşım, kent hizmetleri, alt yapı, sağlık, hijyen güvenlik standartlarına yönelik detaylarda mevzuat değişimini zorunlu kılmakta ve CE kurallarının ülkemize adaptasyonunu talep etmektedir. Bu bakımdan insanlarımız için yaşam biçimindeki usül ve yöntemlerini değiştirecek yaptırımlar bizler için çok çarpıcı olacaktır. Türkiye, koalisyonlarla idare edilen bir döneme girmiştir. Yeniden yapılaşmada yürütme, yasama ve yargı organlarının güçlü bir devlet olması zorunluluğunun yanı sıra devletin küçülüp, esasgörevine dönmesi zorunludur. Siyasi otoriteyi temsil eden mevcut koalisyon hükümeti son girişimleri ile gücünü ortaya koymuş olup, yaptırımları için çok başarılı ve güvenli bir yolda olduğunu göstermiştir. Bu ortam içinde makro ve mikro planda ülke politikalarını belirleyecek yöntemlerde demokratik kitle örgütlerinin, ihtisas derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının önemli görevleri bulunmaktadır. Özellikle mimarlık ve mühendislik sektörünün "OHAL" olağanüstü hal hizmetlerinde öncülüğü gerekmektedir. ___________________ TESİSAT DERGİSİ SAYl 48 __________________ � ARALIK'99

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=