Tesisat Dergisi 47. Sayı (Kasım 1999)

mimarlar bulunuyor. Bu kişiler, TUS diye ad landırılan bu görevi, resmi makamlarda kabul ederek ve imza atarak alıyorlar. Ancak özel yap ıl arın belki de o/o 90'a yaklaşan bir bölümünde, bu görev kağı t üzerinde kalmakta, yapının bu kişiler tarafından, bazen adresi bile bilinmemekte, yapı, mal sahiplerinin ve ehliyetsiz kişilerin elinde kalmaktadır. Uygulamada bu denli hafifliklere varılmasında, mal sahiplerinin tasdikli projeye uymasa bile keyfince inşaat yapabilme hırsları yanında, ciddi olması gereken bu hizmet için paraya kıyamamaları gibi bir hastalık rol oynamaktad ır. Teknik uygulama sorumluluğu konusundaki hafifliklerin hepimizin gözüne soka soka ortaya çıkarttığı felaketler, son Marmara depreminde acı biçimde yaşanmıştır. Kötü yapı yıkıntılarında öldürülmüş bulunanların katil suçluları arasında, az para harcama hırsıyla bu görevin ciddi yapılması yolunu kapamış, demir-çimento çalı n masına göz yummuş mal sahipleri de bulunuyor. Elbet bu yönde iş gören yap-satçılar, adına müteahhit dedikleri taahhüt bezirganları da bulunuyor. Ancak, uygulama sorumluluğunu kabul etmiş bulunan mühendis ve mimar meslek adamları da suça açıkça iştirak etmiş bulunuyorlar. Marmara depreminden sonraki ilk aylarda, sanki suçlu bulunmuş gibi bir "müteahhit" lakırdısı ortaya atılm ıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, müteahhit firm a larımı z arasında, yurtdışında ve Türkiye'deki büyük organizasyon başarısı ve ehliyeti ile, övülecek eserler vermiş olanlar vardır. Bütün ciddi müteahhit firm a l ar ımızı , bu lakırdının gölgesinden sıyırmak gerekir. Ancak, devlet işlerinde bile teknik ve idari bilgisizliklerle inşaat yapmaya ye l tenm i ş yeteneksiz firma ve kişiler ile birlikte aynı sıfatlarda özel inşaat müteahhit ve yapsatçılarının bulunduğu da doğrudur. Marmara depreminde de yaşanan pek çok yıkım olaylarının sorumlusu, bu tip kişi ve kuruluşlardır. Devlet yap ıl arında ortaya çıkan kötü örnekler, uygulamadaki ihale sakatlıklarından doğmaktadır. Devlet ihalelerine gizliden gizliye mafya ilişkileri karışmaktadır. İnşaatı bu yollardan alan müteahhitler, gizli masraflarını çıkartab i l mek için, teknik ve ahlak dış ı yollara sapmakta ve yapılar kötü kalitelerle sakatlamaktad ı rlar. 2.5. İçinden Çürüyen Binalarımız Kötü betonlarla yapılmış betonarme yapılarda en az, şiddetli depremler kadar önemli bir tehlike var. Bu tehlike, demirlerin sürekli olarak paslanmasıdır. Marmara depreminden sonra ortaya çıkan bir tekerleme, deniz kumu veya çakılı kullanılması olayını suçlamaktadır. Gerçekten de deniz kumu veya çakılı , iyice yıkanmadan kullanıldıysa, içinde bulunan tuz rutubet çekmekte ve paslanmaya neden olmaktadır. İçinde tehlike doğuracak deniz hayvancığı kabukları olmadıkça, iyi yıkanarak tuzu al ındıkça ve elbet çakıl ve kum tane irilikleri şartnamelere uydukça, deniz kumu veya çakılı kullanmayı lanetlemenin anlamı yoktur. Zaten betoh tane irilikleri (granülometrisi) doğru ayarlanmamışsa, beton iyi karıştırılıp sıkıştırılmamışsa, isterse deniz rökenli olmasın, içinde boşluk kalan betonlar demirin paslanmasını engelleyemez. Elbet betonarme demirlerinin de projedeki çap ve yerine uygun, beton/d ış yüzeyine mesafeleri bir koruyucu kalınlık bırakacak kadar ayarlanmış ve şartnamelere uygun nitelikte kullanılması da esastır. İsterse deprem bölgesinde olmasın, tüm ülkenin her yanında bulunan betonarme yapılarında, yukarıda belirttiğimiz paslanma kusurları bulunmaktadır. Paslanarak gücünü yitiren betonarme demirlerinin ortaya çıkardığı tehlike, bütün binalarımızda bir içinden çürüme tehlikesinin var olduğunu göstermektedir. 2.6. Sonuç "Depremle yaşamaya alışmalıyız". Alışmalıyız da, nasıl? ... Sigaraya alışı r gibi mi? Hemen başlanması borç olan işler var: 1. Başta hastaneler ve okullar olmak üzere, bütün çürük yapıları güçlendirmek... Tamir edilemez olanları yıkmak ... Güçlendirmenin nasıl olabileceği, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin, başl arı nd a Prof. Dr.Remzi ÜLKER'in bulun duğu ekibi tarafınd an, 1992 Erzincan depreminden sonra 2067 binada uyguland ığı gibi, ya da benzeri biçimde. 2. Bölge ve imar planları düzenleme ve kararlaştırma yetkilerini, derhal yerel yönetimlerden geri almak. Hiçbir bakanlığa ela vermemek. 3. Tüm planlama, proje ve yapı kontrolü iş l er i n i düzenleyecek ve yapacak olan ülkeye yaygın bağımsız bir planlama örgütünün ku rul mas ı kanununu, en geç üç ay içinde çıkarmak. Ülkede yaşayan ve çoğu başka işler yapan yaklaşık 150 bin plancı-mimar ve mühendisi bu bağımsız kuruluşta örgütlemek. 4. İstisnasız bütün plan kararlarında, politikacı ve gizl i-açık çıkarcıları uzaklaştıracak önlemleri ele, hemen almak. Bu kökten değişiklikler yapılmazsa ne olur? Şimdiye kadar ne olduysa o olur. Şehirlerimiz işkence makinası ve binaları mız her depremde onbinlere (belki yüzbinlere) mezar olmaya devanı eder.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=