M a k a I e 2. Evre: Üretim yerine oturup, pazarını oluşturunca, çeşitli imalatçıları ortaya çıkıyor. İkinci evre gündeme geliyor: Nasıl daha ucuza yapılır? 3. Evre: Ürün çeşitli imalatçılarının renklendirmesiyle artık zirveye oturunca üçüncü evre gündeme geliyor. Nasıl daha ucuz işletilir? Son yıllarda otomobillerin yakıt miktarlarını öne çıkartmaları bunun bir örneği. Daha da ileriye giderek, otomobil kataloglarında arabaların satış fiyatlarının yanı sıra ilk 15.000/20.000/30.000 km. dönemlerinde km. başına total işletme masrafları veriliyor. Artık gazetelerimizde çıkan bulaşık makinası ilanlarında bir seferinde kaç litre su kullandığını belirten markalara rastlıyoruz. Bugüne kadar yapılan bütün bu tür toplantılarda konuşulan, dikkat ederseniz, birinci evredir hep: Nasıl yapılır? Bir atlayarak da olsa bugün burada üçüncü evreyi konuşuyor olmamız keyifli, iyi bir işaret. Gün ışığı değilse de, en azından bir tan yeri ağarması. Ama ne yazık ki evreler böyle oturup, iki kişinin ahkam kesmesiyle başlayamıyor. Bu bir bilgi, teknoloji, ekonomi dizisinin sonucuyla varılabilinecek bir seviye. Türkiye bu üç evrenin neresinde? Özdemir Asaf'ın sevdiğim iki dizesi var: "Sen bana bakma Ben senin baktığın yerde olurum" Ya da bir Çin Atasözü: "Gerçeğin binbir yüzü vardır". Bir önceki bölümde üç bölümde özetlediğimiz işletme ekonomisi başlıklarına dönersek: birincisi yani sistem seçimi, doğru cihaz seçimi v.s. gibi tümüyle mühendislik hizmetleri, özenli mühendislik hizmetleri, teknoloji kullanarak-işletme ekonomisi sağlamak hiçbir kaynak israfına sebep olmadan doğru, ucuz işleyen bir sistem hepimizin hedef ve ideali olmalıdır. Türkiye'nin en çok ihtiyacı olan, en geçerli olan en ekonomik olan yoldur. İkinci yol, yani birtakım cihazlar yerine daha marifetli cihazlar -bu daha pahalı demektir- daha pahalı cihazlar kullanarak yani tesis maliyetini yükseltmek pahasına düşük işletme bedeli elde etmektir. Üçüncüsü, ısı geri kazanım cihazlarının kullanılması, mevcut işleyen bir sisteme, yeni cihazlar ilave ederek sistemin işletme maliyetini düşürmek, yani tesis maliyetini daha da yükseltmek. O birinci metodu, o güzelim metodu yani mühendislik kullanarak sistem tesis maliyetini arttırmadan işletme maliyetini düşürme konusunu bir yana koyarsak, diğer iki konuda genellikle ters çalışan iki kavram arasındaki denge noktas.ı neresidir? Yani bir sistemi daha ucuz işletebilmek için göz yumulacak, kabullenebilinecek tesis maliyeti artışı nedir? Ne olmalıdır? 3.1. KAYNAK Tesis maliyetini tanımlayan şey, o işe ayrılmış yatırım bedeli, ayrılmış kaynaktır. Biz tesisat mühendislerinin keyifli bir lüksü var. Her gelen nasıl bir tesisat istediğini söyler de kaç paralık bir tesisat istediğini söylemez. Yaparsın bir tesisat, çıkarttığın keşfe göre ihale safhasında bir bedel ortaya çıkar. Ama işin gerçek bedeli, aslında, müteahhit işi yaptıktan sonra kesin hesapta çıkar. Ne çıkarsa. Ünlü bir İngiliz Proje Grubu tarafından, ünlü bir bankamızın bilgi-işlem merkezinin projelenmesi işinin bir safhasının içinde oldum. Yapılan anlaşma, sistemin şu kadar milyon dolara mal olacağının garantisini veriyordu yatırımcıya. Bu bedelin içinde tesisatın payı da belirtilmişti. Her proje safhasında dönüp dönüp taahhüt edilen bedelin, bütçe sınırlarının içinde kalınıp kalınmadığı tahkik ediliyordu. İş ihale edildiğinde de, tesisat ayrı ihale edilmişti müteahhidin teklifini o noktaya çekip, evet demişlerdi. Geçen gün haberlerde doğudaki yatırımı tamamlanmış; ancak işletme sermayesi olmadığı için işletmeye alınamayan onlarca tesisten söz ediliyordu. Çıkın TEM'de gişelerden İzmir'e doğru. Sağınızda solunuzda Sultanbeyli'de yapıların büyük bir çoğunluğu sıvasız. Kimse anlatmamış mı bu gafil insanlara, ısıl yalıtımının nimetlerini? Kimbilir, bu yüzden her kış ne kadar parayı sokağa atıyorlar? Hangi parayı? Para yok ki. Adam borç harç, nesi var, nesi yok vermiş kafasını sokmuş o binaya. Nesi eksik olabilirse, ne kadar ucuza çıkabilirse, gerekirse camını takmayıp pencereye naylon gererek kurtulmuş kiradan. Şimdi oraya de ki 50-60 milyon daha verip sıva yaptıramaz, ama aylık kazancından her ay bir milyon daha fazla ödeyebilir ısınma için. Ya da doğudaki yatırımcılarımız? Elde mevcut bir kaynak var, işletmenin toplam parası. Bu bedelin tesis maliyeti arttıkça, geriye kalan, yani işletme sermayesi o kadar azalacaktır. Olabildiğince düşük bir tesis maliyeti, sonunda işletmesi pahalı da olsa üretime geçmesine imkan verecektir. Aradaki işletme maliyeti farkını üretim ödeyecekti. Halbuki şimdi yatırılmış milyarlar atıl beklemektedir orda. 70'Ii yıllarda hatırlarım, o yıllar otomatik kontrol olarak boylerlerde kulandığımız termostatik vanalar, santrallarda üç yollu vana arada sırada. Sorardım mal sahibine şöyle şöyle bir cihaz kullanalım. Sorardı "kaç para?" söylerdim: şu kadar. "Bırak Erdoğan Bey" derdi "bir imalata geçelim, ben sana altından yaptırayım o dediğin şeyi" Haklıydı adam. Elinde kısıtlı bir para vardı, onunla tesisi 109
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=