Tesisat Dergisi 298. Sayı (Ekim 2020)
82 Tesisat / Ekim 2020 tesisat.com.tr daha az kararlı hale geldiğidir (Roe (1992) ve Pillai ve Ricke (2002) çalışmaları). Sıcaklığın etkisi ile ilgili olarak, virüsün dayanıklılığı soğuk ortamlarda sıcağa göre daha yüksek- tir. Güneş ışınlarında virüslerin devamlılığını zayıflatan mor ötesi bir bileşen mevcuttur. Bu nedenle doğrudan güneş ışığı almayan kapalı ortamlarda virüslerin hava kaynaklı parçacık olarak devamlılıkları için daha uygun koşullar vardır. Özetle, bio-aerosol olarak SARS CoV-2 tip virüslerin kalıcılıklarının devam etmesi, ortamdaki hava akışlarının akış izlerini takip ederek, en büyük olarak doğal aydınlatması olmayan soğuk, kuru ortamlardadır. İkinci bir bulaşma yolu Şekil 6’da gösterildiği gibi, hasta yani enfekte olan yayıcıdan hassas alıcıya doğru seyahat eden ve alıcı tarafından solunan, damlacıklarla doğrudan bulaşmadır. Normal olarak boyutları 10 μ m ve 50 μ m arasında orta büyüklükte damlalarla meydana gelir ve buharlaşma- dan önce yayan ve alan arasındaki mesafeyi tamamlarlar. Öksürme veya sümkürme olayında, yayan şahsın ağzını terk ederken püskürme jetinin ilk hızının tipik değerleri 10-30 m/ sn.’dir, dolayısıyla parçacıklar yayan ve alıcı arasındaki 1 metre civarındaki mesafeyi, zıt yönlerde ve eşit büyüklükteki aero- dinamik kaldırma kuvvetleri ve yerçekimi kuvveti arasındaki denge durumu nedeniyle, süratle ve hemen hemen yatay bir hareket iziyle alır. Temasla bulaşma yöntemini başlatan çapları 50 μ m ve 300 μ m arasında olan en büyük damlacıklardır. Bu durumda, aerodinamik esaslı kuvvetler göreceli etkilerini kaybettiğin- den, yerçekimi kuvveti baskın kuvvettir ve bu nedenle parça- cıklar daha hızlı düşer ve yüzeyler üzerinde fomitler (patojen elementlerle kirlenmiş cisimler veya malzemeler) halinde birikir. Bulaşacak patojenlerin alıcının vücuduna giriş alanı (ağız, göz, burun) ile temas kurmasına katkı yapacak birkaç tip davranış vardır. Bu yöntemle bulaşma ile ilgili olarak bir takım dokümanlar yayınlanmıştır, örneğin Rheinbahen ve çalışma arkadaşları (2000) ve Barker ve çalışma arkadaşları (2001). SARS-2 tip virüsün bulaşmasında temas ile bulaşma ve damlacıkların hareketi ile bulaşma yolları üzerinde az veya çok bir konsensüs bulunmaktadır. Fakat bir süre öncesine kadar, hava kaynaklı parçacık kirletmesi yönteminin viral enfeksiyon- lar durumuyla ilgili olmadığı bu yöntemin daha ziyade bakte- riler için (tüberküloz, lejyonella, …) geçerli olduğu hakkında bir kanı vardı. Belki de, neden- sonuç ilişkisini ortaya koymanın, çok daha zor bir tip inceleme olması ve çok daha fazla geliş- miş araçlara ihtiyaç duyması nedeniyle, zorluğu, hatta örnek olarak viral bir hastalık olan kızamık için, aynı zamanda havada askıda olan parçacıklarla bulaşma olduğunun da zaten bilin- mesine rağmen, bu gerçeğin temelinde yatmaktadır. Havada uçuşan aerosollerle bulaşmanın rolü üzerinde tam bir fikir birliği yoktur, fakat viral bulaşma olaylarında bu yöntemin mevcudiyetinin delili son zamanlarda çıkan makalelerle önemli derecede artmaktadır. Tablo 1 viral enfeksiyonların havada uçuşan parçacıklar vasıtasıyla bulaşmasının mevcut olduğunu destekleyen bazı makaleleri göstermektedir. “Indoor Air” dergisinde Li ve çalışma arkadaşlarınca (2007) yayınlanan bir makalede birkaç ülkeden bir grup uzman, 1960 ve 2005 yılları arasında yayınlanan havada uçu- şan parçacıklar vasıtasıyla bulaşma yönteminin rolü üzerine yazılmış 40 makalenin 10’unda kızamık, tüberküloz, çiçek, influenza, kuş gribi ve SARS gibi hastalıkların bina havalan- dırması ve havada uçuşan parçacıklar vasıtasıyla bulaşması/ yayılması arasındaki ilişkinin güçlü delillerle sonuca bağlanmış olduğunu da dikkate alarak, disiplinler arası sistematik bir analiz yapmışlardır. SARS-1 ve SARS-2 (COVID-19) arasındaki yayılma oran- larının farklılığını açıklamak için yapılan bir çalışmada, birkaç Amerikalı yazar iki tip virüsün farklı ortamlar ve çevrelerde hayatta kalmaları bakımından karşılaştırmalı bir inceleme yapmışlardır. 17 Mart 2020 tarihinde, New England Journal of Medicine (Tıp Dergisi) editörüne gönderdikleri bir mek- tupta her iki virüsün de canlı ve hastalık yapma özelliklerini koruyarak havadaki aerosoller (ince gazlar) içinde 3 saatten fazla kalabildiklerini belirtmişlerdir. Bu bilgi üzerine Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO), sağlık çalışanlarınca “parçacık madde ile alakalı önlemler” alınması gerektiğini dikkate almıştır. Acil Hastalıklar Bölümü Direktörü Dr. Maria Van Kerkhove 23 Mart 2020 tarihinde yaptığı bir basın açıklamasında “Bir sağlık biriminde aerosol üreten klinik bir prosedür uygulandığında, bu parçacıkların aerosolleşme olasılığının olduğu, yani havada biraz daha uzun kalabilecek- leri” hakkında medyayı bilgilendirmiştir. Devamla şöyle ilave etmiştir: “Sağlık çalışanları hastalarla çalışırken ve bu tip prosedürleri uygularken ilave önlemler almalıdır”. Dünya Sağlık Teşkilatı yönetim kurulu seviyesinde aerosol hale gelmenin sadece hastane ortamında kullanılan bir takım cihazlarla klinik faaliyetlerde bulunurken meydana gelmediği- nin fark edilmemesini anlamak gerçekten zordur, fakat aerosol hale gelme bir şahsın nefes alma sistemiyle ilgili süreçlerde de (öksürme, burun sümkürtmek, bir şeyi sesle ifade ederken, soluk alma sırasında vb.) doğal olarak meydana gelir. Bu nedenle SARS-2’nin aerosol olarak devem etmesi hakkındaki en son bilgilerin içeriklerinin çok daha geniş, yani insanlar arasındaki emniyet mesafesinin yeniden tanımlan- ması ve üst solunum yollarını koruyucu donanımların (maske- ler ve siperlikler) daha yaygın kullanılma ihtiyacı bakımından, olması gerekir. Maske ve siperlikler bir şahsın birden fazla ÇEVİRİ
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=