GÜNCEL kademeli yazılı imtihanlarla öğrenci alıyordu. İmtihan soruları da uzun süre gündemde kalırdı. Bizim dönem, üniversiteye imtihansız giden ikinci dönemdir. Bir önceki dönem, lise fen şubesi ile edebiyat şubesi, lise bitirme ve olgunluk derecesine göre girdi. Bizim dönemde ise, derslere katsayı verilirdi. Ders notları katsayı ile çarpılarak bulunan toplam puanla üniversiteye kabul edildik. Bizden iki sene sonra da tekrar imtihan kondu. İTÜ'den önceki Yüksek Mühendis Mektebi'nde eğitim altı yı l, İTÜ ise beş yı l idi. Giriş imtihanını kaldıran öğrencilermiş gibi, imtihansız üniversiteye girdiğimiz için birinci sınıf hocalarımız bize düşman gibi bakıyordu. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçebilmek için de çok ağır baraj şartları konmuştu. Ağır baraj şartlarından dolayı hiçbir kuruluş birinci sınıfta burs vermedi ve üniversite Fizik hocamız Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek, birinci dersten itibaren üç katlı entegral ile ders anlattı . Lisede tek katlı entegral okunuyordu. Üniversite çatısı altında tabanca ile vurup öldürülen Matematik hocamız Doç. Feyyaz Gürsan ise büyük ölçüde kapris yapıyordu. Doç. Feyyaz Gürsan ölümüne kadar liseler için çok faydalı neşriyat yapmış, ölümünden önce de mühendislik matematiği üzerinde çalışmakta idi. İkinci sınıftan itibaren mesleki ders hocaları mızı n ise çoğu genç arkadaş gibiydiler. O yıllarda üniversitede inşaat, makine, elektrik ve mimarl ık olmak üzere dört fakülte vardı. Üniversiteye giren öğrenci sayısı ise dört yüz elli-beş yüz kişi idi. Yukarıda bahsettiğim gibi, ikinci sınıfa geçip tahsile devam edebilmek için çok sert barajların aşılması gerekiyordu. Birinci sınıfa yüz on kişi girdik, ikinci sınıfa on dört kişi geçebildik. Bizim sınıfa Gümüşsuyu'ndan Askeri Hastane ve futbol sahası na bakan üçüncü katta D.303 no'lu dershane tahsis edildi. Son dört senemizi aynı sınıfta okuduk. Bütün hocalar bize verilen sınıfa geldi. İlk dersten itibaren, yabancı hocalarımız da dahil, bütün hocalaradı mızı, numaramızı öğrendi. Bütün sınıf mecburen çok çalışıyorduk. Sınıftan altı arkadaş üniversitede asistan kaldık. 34 Tesisat Dergisi Sayı 170 - Şubat 2010 Akademik kariyerde sonuna giden arkadaşlarımız sevgili Vedat Arpacı, sevgili Süha Selamoğlu ve sevgili İlhan Birkan kardeşlerimizdir. Ben de dahil diğer arkadaşlarımızın çoğu açlıktan, yoksulluktan asistanlığı bıraktık. 167 lira 25 kuruş maaş alıyorduk. 25 kuruş da mutemette kalırdı. 25 kuruş az para değildi. Yeşil renkli ikinci mevki tramvay bileti 3 kuruş idi. 4 gün üniversiteye gidiş geliş parası eder. İki arkadaş Aksaray'da adam başı 100 liradan bir ev kiraladık. Kalan para ile geçinmek mümkün deği l. Öğretmen olan babam, oğlu doçent, profesör olsun diye ayda 100-150 lira yardı m ediyordu. Asistanlık döneminde bizlere teorik yönden çok yardı m eden hocalarımızdan Ratıp Berker, Bekir Dizioğlu ve Selim Plavan'ı başta sayabilirim. Selim Palavan' ın bir imtihanı nda, sınıf fakülte kalemine tesir edip çok küçük bir sınıfı ayırtmıştı ; neredeyse bir sırada üç kişi oturuyor. Kopya çekilmesine fazla değer vermeyen hoca çok sinirlendi. Üniversite içinde, arkası nda bir doçent iki asistan boş sınıf aramaya gittik. Zemin katta büyükçe boş bir resimhane, üçüncü katta boş bir sı nıf bulundu. Zemin katta kendisi ve diğer arkadaşlar kaldı. "Sen sualleri yazdır, ben sonra gelirim" dedi ve bana sual leri verip 20 - 25 kişi ile birlikte üçüncü kata gönderdi. Sualleri yazdırıp hocayı bekledim, ancak imtihan sonuna kadar gelmedi. Mesai arkadaşlarım olan sevgili Celal Okutan ve sevgili Vedat Tolga dı şında bütün sınıf kopya çekiyordu. Kopya çekenin kağıdını alıp sıfır vermek kolay değildi. Basketçi Hikmet iki soruyu çözmüş üçüncüye başlamıştı. Yüzümü kızartıp "Hikmet, iki soruyu çözmüşsün, üçüncüyü bırak artık" dedim. Aldığım cevap "Ağabey, akın halinde, hücum halinde hakem bile düdük çalmaz" oldu. Bu mihval üzere günler devam ederken üçdört günlüğüne Ankara'ya geldim. Ankara'daki arkadaşlarımı ziyaret ettim. Devre arkadaşım İnş.Yük. Müh. Refik Akarun'a uğradım. Kendisi İşçi Sigortası İnşaat Müdürlüğü Statik Büroda çalışıyordu. Refik ne iş yaptığımı , maaşımı , nasıl geçindiğimi sordu. Babamın yardımından bahsettim. Şaşırdı ; "Ben pazarları çalışırsam ayda 1400, normal ayda 1200 lira al ıyorum" dedi ve beni İnşaat Müdürü Baha Türdü'ye götürdü. Baha Bey biraz küfürbaz ancak çok iyi bir insan ve müdür idi. "Ulan seni gözüm tuttu, yarın işe başla" dedi. Son sene MTA'dan burs almıştım. MTA'ya olan mecburi hizmetim üniversiteye devredilmişti. O senelerde mecburi hizmetli olmak cüzamlı olmaktan beterdi. Mecburi hizmetiniz varsa, ne diploma ne de çıkış belgesi alabilirdiniz. Durumu Baha Türdü'ye anlattım. Baha Bey, "Cevaplı telgrafa mecburen cevap verirler, çekeriz telgrafı cevabını diploma olarak kullanırım" dedi. Sonunda bu şekilde, o zamanki adı "İşçi Sigortaları" olan kurumda İnşaat Müdürlüğü Tesisat Bürosu'nda işe başladım. "Tesisat konusunda herşeyi memuriyette öğrendik" İşe girdiğimde tesisat bürosunda benimle beraber, benden 13 sene önce mezun olan elektrik mühendisi ve iki teknik ressam vardı . Sonradan kadromuzyirmi kişiye dayandı. Bizim dönemde ısı, ısıtma dersi hemen hemen hiç okumadık. Bu konudaki hocamız üniversite rektörü idi. İdari işlerden vakit bulamadığı için üç veya dört defa, yarımşar saat derse gelebildi. Tesisat konusunda ne öğrendiysek memuriyette öğrendik. Memur olarak tesisat mühendisliği yapmak, aynı zamanda kontrol mühendisliği yapmaktı. Bizler, "ataşman, istihkak veya hak ediş, yeşil defter -geçici kabul ve kesin kabul" gibi kelimeleri ilk defa memuriyete başlayı nca duyarız. İnşaatçı arkadaşları mız ise "İnşaat Bilgisi" dersinden bu konuları öğrenerek meslek hayatına başlar. O günlerde ülkede iki bin civarı nda makina mühendisi olduğunu sanıyorum. Tesisat konusunda çalışan meslektaşları mız da oldukça azdı. Çoğumuz tanışırdık. Büyük ölçüde mesleki dayanışma, bilgi ve kitap alışveriş vardı. Yabancı firma mümessilleri ve yerli firma sahipleri ile teknik elemanları, meslekte yetişmiş, bilgili elemanlar idi. Akla gelenler; Sabahattin Sunguroğlu, Fahrettin Arel, ECA'cı lar, Tokar'cılar, Leon Parunak, Konya Lezzetli Necati Doğanbey, Kristofero Moretti, Süheyl Decan ve daha niceleri . . . Onlardan bazı şeyler öğrenebiliyorduk. Bu şahıslardan bahsedince, onlarla i lgili bazı hatı raları mı dile getirmek gerekir. Leon Parunak, Paris Teknik Üniversitesi mezunu Ermeni asıllı bir makina mühendisi; çelik kazan, dirsek tipi Wilo Pompa, Sümerbank tiftik tarağı gibi
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=