Tesisat Dergisi 16. Sayı (Temmuz-Ağustos 1995)

düzeyinde buna alt yapı sağlanması da eklenebilir. Ama bunun kamunun konut yapımında tamamen dışlanması anlamını taşıyıp taşımadığı açıkça sorulmalıdır. Kamu dışı aktörlerin başarısız olduğu alanlarda kamu başarılı oluyorsa bu işlevlerini sürdürmesini savunma akılcı bir tutum değildir. Bu alanlarda diğer aktörler başarılı oldukça bu alanı terkedebilir. Kamu kesiminin rolünü belirledikten sonra kendi içinde yani merkezi ve yerel yönetim arasındaki iş bölümünün nasıl olması gerektiğini belirlemek gerekir. Bu konuda "subsidarity" yani en yakın yerdekinin sorumluluk alması ilkesi uygulanabilir. Bu ilkenin uygulanması çözümü desantralize olarak gerçekleştirme arayışıyla tutarlıdır. Kapasite artırmaktan söz ederken kapasitesi artırılacak aktörler arasında kamu kuruluşlarının da bulunduğunu unutmamak gerekir. Yetkileri elinde tutan kamunun kapasitesi bulunduğunu varsaymak çoğu kez yanıltıcıdır. Aktörleri yapabilir kılmak için kapasitelerini artırmak gerekir. Kapasite artırmaktan ne anlaşılması gerektiği ise iki türlü düşünülebilir. Birincisi genelleştirilmiş bir kapasite geliştirmesidir. Bunun için genelleştirilmiş güçlerin artırılması gerekir. Para, bilgi, kültür ve hatta saygınlık artırılması istenilen genelleştirilmiş güçlerdir. Kuşkusuz böyle bir genelleştirilmiş kapasite geliştirmesi söz konusu aktörün pek çok sorunu gibi konut sorununun çözülebilmesini de sağlayacaktır. Ama eğer özel bir sorunun, örneğin konut sorununun çözümü için bir kapasite yaratılması amaçlanıyorsa, daha sınırlı bir gelişmeyi öngörecektir. Çözümden amaçlanan ne kadar sınırlı bir şeyse, yaratılacak özel kapasite de o kadar sınırlı olacaktır. Çözümden amaçlanan ne kadar kapsamlı ise, yaratılması gereken kapasite o kadar çok yönlü olmak durumundadır. Genelleştirilmiş kapasiteye yaklaşacaktır. Örneğin konut sorununu sadece bir barınak sağiamak düzeyinde görürseniz yaratılacak kapasitenin sadece kaynak olması KONFERANS yeterli görülebilir. Ama konutu başka nitelikleriyle, maliyet düzeniyle, yarattığı çevrenin özellikleriyle, toplumda yarattığı imajıyla bir sorun olarak algılarsanız, yaratmanız gereken kapasitenin deçokyönlü olması gerekir. Yapabilir kılma stratejisini uygulayarak başarıya ulaşabilmek için bir yandan aktörlerin kapasitesini geliştirmek gerekirken öte yandan ortamı aktörlerin eylemlerini kolaylaştırıcı hale getirmek gerekir. Ortamı kolaylaştırıcı hale getirmenin deikiyönüvardır. Bunlardan birincisi ister konut için olsun ister kentsel yerleşmeler için olsun_aLtyapıyı s_a_ğ JamaLola_c_aktlL. i kincisi ise gelişmeyi denetlemeye ilişkin kuralların aktörlerin isteklerini gerçekleştirebilirliğini engellemesini ortadan kaldırmaktır. Günümüzde kullanılan deyimiyle kuralsızlaşmaktır. Ortamı hazırlayıcı bu işleri gerçekleştirmek kamunun görevidir. Ama ku ralsızlaştırma konusu bu kabalık düzeyinde bırakılırsa çok sakıncalıdır. Sakıncalı olmasının bir nedeni, aktörlerin hiçbir denetlemeye tabi olmayan davranışlarını sürdürülebilirliğin sağlanmasını olanaksız hale getirebilecek olması iken, diğer nedeni konutun sadece bir özel mal olamayıp, aynı zamanda önemli ölçüde bir kamusal mal olmasıdır. Bu nedenle kuralsızlaştırma genel bir ilke olarak sunulmamalı, gerekli minimum kuralların ne olduğu belirtilmeli, bunların dışındaki kesimde bir kuralsızlaştırma önerilmelidir. Aktörleri yapabilir kılma stratejisinde değişik aktörler arasında iş bölümü yapılırken ve bu aktörler güçlendirilirken, uluslararası aktörlerin rolünün ve potansiyelinin artırılması da unutulmamalıdır. Gerçekliği Bilişe İlişkin Kavramlar Habitat ll'nin iki temel konusu olan yerleşme ve konut alanlarında geliştirilecek eylem planlarında doğru öneriler yapabilmek için bu olguların yeterl i temsilini ya da kavramiaşiırılmasını yapmak gerekir. Habitat l l'nin hazırlık çalışmalarında bu konuda bir duyarlılık gösterilmediği 14 söylenebilir. Habitat ll'nin hazırlık çalışmalarında pozitivistik bir temsil eğilim ağırlık kazanmaktadır. Oysa böyle bir temsil, eylem planı geliştirmekte birçok bakımdan yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle yerleşme sistemi ve konut alanında alternatif kavramlaştırmaların olanakları üzerinde düşünmekte yarar vardır. Bunları sırasıyla ele alalım Doğru Politikalar Geliştirilebilmesi İçin Yerleşme Sistemi Nasıl Temsil Edilmelidir ? Gerek Habitat il hazırlık çalışmalarında olsun, gerek genel olarak beşeri coğrafya alanında olsun, yerleşme sisteminin betimlenmesi temelde nüfusun mekandaki dağılımı esas alınarak yapılmaktadır. ister kent ve köy ayrımında olsun, ister merkezi yerler kuramına göre betimlenen yerleşme sistemlerinde olsun bu esas hakimdir. Kuşkusuz kent sosyolojisi ve merkezi yerler kuramının yerleşmeleri farklılaştırmak için getirdikleri ek değişkenlervardırama bunlarda nüfus üstünden kurulmaktadır. Bu tür yerleşme betimlemesi iki bakımdan yetersizlik göstermektedir. Bunlardan birincisi kapitalin mekandaki dağılımını büyük ölçüde gözardı etmesidir. Yerleşmenin sadece nüfus üzerinden betimlenmesi yerleşme sorunlarının çözümünü sadece nüfusun mekanda yeniden dağıtılmasına dayandıran politikaların geliştirilmesine neden olmaktadır. Özellikle sürdürülebilir yerleşme amacının ön plana alındığı bir durumda nüfusun ve kapitalin mekansal dağılımını birlikte düşünmeye olanak veren bir betimlemeye gidilmelidir. İkinci önemli yetersizlik bu betimlemenin yerleşmeyi bir ilişkiler sistemi içine yerleştirmeyişidir. Belli bir büyüklükteki yerleşmenin değişik ilişkiler sistemi i ç i n d e k i a n l a m ı ç o k farklı olacaktır. Ancakyerleşmelerarası akım ilişkileri kavrandığında bir yerleşme sistemi ve onun yapısal özellikleri daha iyi kavranabilecektir. Bu da beraberinde yerleşme sistemlerini sadece nüfus yığılmaları biçiminde değil altyapısıyla

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=