Tesisat Dergisi 16. Sayı (Temmuz-Ağustos 1995)

gereğini duysa bile, bunu pratiğe geçirme gereğini duyuracak önemde bir toplumsal baskı altı nda kalmamasıdır. İkincisi ise sürdürülebilir kalkınma tanımlamasını n, yanyana gelen kavramların ulaşılması istenilen hedefleri çağrıştırma açısından yetersiz kalmasıdı r. Sürdürülebilirlik, ikinci hedefi işaret etmek için yeterliyken kalkınma birinci hedefi işaretlemekte başarılı olamamaktadır. Kalkı nma başlangıçtan beri hep ulusal sınırlar içi için geçerli bir kavram olarak düşünülmüş, bu kavramın uluslararası yeniden dağıtımı çağrıştıran bir boyutu olmamıştır. Bu nedenle de yeni boyutu da içeren bir anlam kazandı rı lması güç olmuştur. Sürdürülebilir kalkı nma kavramı nın sadece çevresel açıdan yorumlanan bir işlev kazanması ahlaksal açıdan bir tutarl ılık sorunu ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma nesiller arası bir adalet kavramı nı gerçekleştirmeye dönük bir ilke olmaktadı r. Nesiller arası , yani zaman içinde adalet ilkesini benimseyen bir düşüncenin coğrafik ya da mekansal bir adalet ilkesine duyarsız kalması beklenilemez. Zaten sürdürülebilir kalkı nma kavramının başlangıçtaki tanımında bulunan iki ayrı hedef hem mekanda, hem de zamanda adalet ilkesini getirerek, bu tutarlılığı kurmuş bulunuyordu.Amabu ilkenin mekansal boyutunun gözardı edilerek sadece zamansal boyutuna işlerl ik kazandı rılması , ayrıcalıkl ı ulusları n gelecekte de ayrıcalıklarını koruması an I am ı na gelecektir. Bu nedenle sürdürülebilir kalkı nma ilkesinin uygulamayageçmeyen mekanda hakça d a ğı l ı m ilkesinin yeniden canlandırılması gerekecektir. Bunun için genellikle yapı lan ekolojik sürdürülebilirlik hedefinin yanı na toplumsal sürd ürülebilirlikve ekonomik s ü rdürülebilirlik kavramları getirilerek bu boyutları n göz ardı edilmesi önlenmek istenmektedir. Ekolojik sürdürülebilirlik küresel düzeyde düşünüldüğü için diğerlerininde ulusal ölçekte değil küresel ölçekte ele alınacağı varsayılmaktadı r. Böyle bir KONFERANS yaklaşı mı n da yeterli olduğu ileri sürülemez. Sürdürülebilirlik kavramı topluma referanslı bir kavramdır. Toplumun bir haline işaret etmektedir. Bu özelliği ile denge kavramına benzerdir. Bu nedenle sürdürülebilirlik bizim için tek bir gelişme biçimi tanımlamaz. Böyle bir toplum haline gelebilmek değişik stratejilerin izlenmesiyle sağlanabilir. Teknolojide, nüfusda, toplumsal örgütlenmede, kültürde, tüketim kalıplarında, v.b. konularda değişiklik yapılarak bu hedefe ulaşı labilir. Bu bakı mdan ekolojik hareketin başlangıçtaki kirliliği önleme gibi hedeflerine göre çok daha esnek, toplumsal yansımaları çok daha geniş olabilecek bir hedeftir. Bu genişlik sürdürülebilirlik kavramına toplumun çokgeniş biralanına eleştiri getirebilme olanağı verirken, aynı zamanda da toplumun değişik kesimlerine sorumluluktan kaçı nma olanağı sağlamaktadı r. Sürdürülebilirliğin bir toplum hali olması karşı mı za sürdürülebilir yerleşmeler kavramı nı n tutarl ı l ı ğı sorusunu getirmektedir. Sürdürülebilirlik halini gerçekleştiren birtoplumun yerleşme düzeninden söz edilebileceği açı ktı r. Ama toplum düzeyinden bağı msız olarak salt yerleşme sisteminin sürdürülebilirliğindensözedilebilirmi? Eğer soruyu genelleştirirsek bir toplumsal sistemin sektöre! ya da mekansal parçalarını n ayrı ayrı sürdürülebilirliğinden söz edilebilmesinin koşulları nelerdir diye sorabiliriz. Temelde toplumun bir sektörü ya da mekansal parçası için sürdürülebilirlikten söz edebilmek için toplumun bu kesimleri ile toplumun diğer kesimleri arasında bir etkileşimin olmaması gerekir. Oysa çevrecilerin geliştirdiği ayak izi kavramı bu bakı mdan öğreticidir. Bir yörenin ekolojik dengesini kaybetmesi dünyanınçokfarklıbiryerindeki üretim ya da tüketim dolasıyla olabilmektedir. Dengesi bozulan yörede başka bir yörenin ayak izleri bulunmaktadır. Bu nedenle, kuramsal olarak 11 yaklaşı ldığında, küresel toplumun parçalarının ya da sektörlerinin kendi başı na sürdürülebilirliğinden söz edilmemesi gerekir. Ama pratikten çıkarak bunun olabilirliğinden söz edilebilir. Dünya gibi çok karmaşık bir sistem üzerinde bu hedefi gerçekleştirmenintümdeğişkenlerinin serbestliğini kabul ederek hesabı nı yapmak adeta imkansızdı r. Bunun için pratikte yapılabilecek olan bi rçok değişkeni sabit kabul ederek diğer ilgili değişkenleri denetleme yoluyla sürdürülebilirliksağlamayaçalışmaktır. Bu yol belki sürdürülebilirliğe ulaşmaktakien etkin yol olmayacaktı r, ama siyasal olarak uygulanabilir bir yol olacaktı r. Böyle bir olabilirlik kabul edilince karşı mıza çı kan birinci soru bir yerleşme sisteminin sürdürülebilirliğini tasarlayabilmek için sadece yerleşme sisteminin iç değişkenleriyleyetinilebilir mi, olacaktı r. Eğer b u soruya evet yanıtı verilemiyorsa o zaman yerleşme sisteminin hangi ek değişkenlerle birlikte ele alınması gerektiğine, hiç olmazsa böyle bir gereksinmenin bulunduğuna açıklık getirmek gerekir. Sürdürülebilirliküzerindeki bu tartışma bu kavramın üstünlü klerini ve sorunlarını ortaya koyuyor. Bu tartışmadan sonra sorulması gereken daharadikal birsoru bu kavramın yerine daha iyi bir kavramı n konulup konulamayacağıdır. Kuşkusuz eğer bir düşünce doğrultusunda gelişmiş, sürdürülebilme koşulunu da yerine getiren, bir toplumsal düzen önerisi varsa, bu düşünce böyle bir öneriyi betimleyen bir kavramı tercih edecektir. Bu, geleceğe ilişkin daha belirli yollar gösteren bir öneri olacaktır. Ama böyle daha çok disiplin getiren bir kavram üzerinde küresel bir konsensus sağlamak olanağı bulunamaz. Sürdürülebilirliğin üstünlüğü, içi sosyal mücadelelerle doldurulacak esnek bir kavram olmasındadır. Sürdürülebilirlik var olan sistemde küçük değişmeler talep etmeğe olanak verdiği gibi daha derin değişiklikler önermeye de olanak vermektedir. Dünyadayaşam kalitesini geliştirmenin değişik yolları nı , büyümenin alternatif seçeneklerini ,

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=