Tesisat Dergisi 116. Sayı (Ağustos 2005)

ın o o N "' 2 "' ::ı '"' c( -.. "' ·;;; {!!. h Yaptığınız analiz çalışmalarında başka ne gibi sonuçlar ortaya çıktı? örneğin iş kazalarının oluş nedenlerini ve sonuçlarını araştırırken, parmak ve el kesimlerinin nedenlerini ve en çok hangi günlerde iş kazalarının gerçekleştiğini araştırdık. Mesela 2004 yılında iş kazalarının % 32'Iik kısmı çarşamba günleri yoğun olarak gerçekleştiğini saptadık. Kazaların en yoğun yaşandığı saatin ise 11 :00-11 :59 arası yani tam öğle yemeği öncesi ve dikkatlerin öğle yemeğinde odaklandığı bir an olduğunu gördük. İşyeri hekimi ile yaptığımız değerlendirmeler sonucunda "kan şekeri sorunu" olabileceği düşünülerek tüm günler için saat 11.00 de ilave çay saati planladık. OHSAS 18001 ile beraber bu tip çalışmalar ürettik. Sonraki aşamada da Social Accountbility yani Sosyal Sorumluluk dediğimiz bir standart geldi. Aslında bunun bir ileri aşaması da var ve bu da Kurumsal Sosyal Sorumluluk. Fakat Kurumsal Sosyal Sorumluluk daha Türkiye'nin gündemine yeni giriyor. h Kurumsal Sosyal Sorumluluk ne demek? Kurumsal Sosyal Sorumluluk ile Sosyal Sorumluluk arasındaki fark şu: Sosyal Sorumluluk standardında firmanın çalışanlarına ve çalıştırdıklarına, direkt ya da endirekt çalıştırdıklarına sosyal taahhüdünü yerine getiriyorsunuz. Yani yasalarda tanımlanan bir takım sosyal taahhütler var ve bunları zaten yerine getirmek zorundasınız. Ancak yasalarda tan ı mlananlar haricinde standartın getirdiği formülasyonla hesaplanan ve olması gerekli asgari geçim düzeyi hesaplanıyor. ücretle ilgili lokalizasyon, içerideki çalışma koşullarının düzeltilmesi, sendikalı olmayan kesimin bir temsilcisi olması gibi gereklilikleri de yerine getirdik. Bu haklar ve geldiğimiz sosyal gelişmişlik düzeyini sadece bizim doğrudan çalışanlarımız için değil, çalıştırdığımız tüm taşeronları de kapsayacak şekilde yani dolaylı çalışanlarımızı da kapsayacak şekilde genişletmemiz gerekiyor. Yaı:ıi güvenlik, servis vb. gibi tüm çalıştığımız tedarikçilerimizi önce bu konu ile ilgili eğitmeye başladık ve sürdürmekteyiz. Belirli periyotlarda denetimlere tabi tutarak, bu taahhütleri yerine getirip getirmediklerini ve 100 sürekli gelişmeyi sağlayacak çalışmalar içerisinde olup olmadıklarını kontrol ediyoruz. h Peki denetimleri neye göre yapıyorsunuz? Nelere bakılacağına ilişkin bir "Kontrol Cetveli" oluşturduk. Ekibimiz gidip öncelikli kontrolleri yapıyor. Yani denetimi doğrudan kendimiz yapıyoruz. Ama bu işi sizin adınıza yapan, taşeronlarınızı denetleyen "bağımsız firmalar" da var. Bu tip denetimlerle daha çok tekstil sektöründe karşılaşılıyor. Çünkü onların taşeron sayıları bize göre çok fazla. Bir de tekstilde çocuk ve genç işçi sayısı diğer sektörlere göre daha yüksek. Bizim çalıştığımız taşeronlarda çocuk ya da genç işçi pek fazla yoktur. Biz denetimleri kendimiz yapıyoruz. Denetimlerde gittiğimiz taşeron firmalarda mavi yakalı veya beyaz yakalılardan rastgele seçilen bir grup oluşturuyoruz. Onlarla grup toplantısı yapıyoruz. Bir yandan belgeleri kontrol ederken, diğer yandan kişilerin fikirlerini alıp ona göre değerlendirme yapabiliyorsunuz. Ondan sonra kendi firmamıza dönüp raporlama yapılıyor. Bulgular tespit edilirse, onlarla ilgili düzeltici faaliyetler planlanıyor. Şu anda yılda iki defa denetim planlanıyor. Olayın birde Kurumsal Sosyal Sorumluluk kısmı var. Orada da firmanın sadece çalışanlarına değil topluma karşı sosyal taahhütlerini yerine getirmesi söz konusu. Bunun için de topluma yönelik sosyal gereksinimleri karşılayacak projeler geliştirilmesi ve bu konularda çalışılması ve planlanması gerekiyor. Fakat Kurumsal Sosyal Sorumluluk Türkiye'de daha çok yeni. Bir takım eğitim veren profesyonel kuruluşlar bunun eğitimine yeni başladılar. Bu konulardaki çalışmalar da sürüyor. h Standart size neler kazandırdı? örneğin elektrik enerjisi tüketiminde, 2001-2004 yılları itibariyle bir kıyaslama yaptığımızda% 20'Iik bir azalma sağladığımızı gördük. Yine aynı yılları kıyasladığımızda su kullanımında da % 7'Iik tasarruf ettiğimizi hesapladık. Bu süre zarfında LPG kullanımında % 6'Iık bir azalma sağladık. Tabii burada en çarpıcı sonuçlar iş kazaları oranlarında karşımıza çıktı. 2001 yılında 269 olan kaza sayısını 2004 yılında 35'e indirerek, iş kazalarında %87 bir azalma sağladık. Buradaki hedefimiz 2005 yılı sonunda ise bu iş kazası sayısını 29'a düşürmek. Bu bağlamda iş günü kayıplarında da% 51'Iik bir azalma sağladık. Tabii tüm bu bahsettiğimiz çalışmalar, üç belgenin toplam sonuçlarıdır. Bunların yanı sıra "kayıp iş günü vaka oranını" (KİVO), "kayıp işgünü yoğunluk oranını" (KİYO), "toplam kaydedilme oranını" (TKO) da hesaplamaktayız. h KİVO, KİYO, TKO nedir ? Dünyada ülkeler arasında zorunlu aylık çalışma süreleri değişiklik göstermektedir. Örneğin ülkemizde bu süre 225 saattir. Bu durumda kayıp işgünleri, iş kazası sayıları ülkelerin farklı çalışma saatleri olması dolayısıyla birbirleriyle karşılaştırılarak değerlendirilemeyecektir. Bu farklılığı gidererek, farklı çalışma saatlerinde de aynı değersel sonuçları içeren uluslararası oranlar formüle edilmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki ne anlama geliyor bunlar? Kayıp işgünü vaka oranı, işgünü kaybına neden olan vakaların yoğunluğunun hesaplanmasıdır. Kayıp işgünü yoğunluk oranı, işgünü kaybı yoğunluğunun ve toplam kaydedilme oranı ise işgünü kaybına neden olsun olmasın kaydedilen tüm kazaların yoğunluğunun oranıdır. İsterseniz şimdi bir örnekleme yapalım. A firmasında 1 yıllık çalışma süresinde işgünü kaybı 20 gün olurken B firması nda ise 40 gün olmuştur. İlk bakışta B firmasının durumunun A firmasına göre %100 kötü olduğunu düşünürsünüz. Gelin birlikte hesaplayalım bakalım gerçekte öyle mi? Diyelim ki A firması 1 yılda 1.000.000 adam saat çalışmıştır. B firması ise 2.000.000 adam-saat çalışmıştır. Uluslararası normlarda ortalama 100 işçinin yıllık çalışma süresi 200.000 saat kabul edilmiştir ( Bizde ise yaklaşık 250.000 saattir). Formülümüz (kayıp gün sayısı/ 1 yıllık çalışma saati) x 200.000'dir. Bu formülden hesaplarsak, her 2 firmanın işgünü kaybı yoğunluğunun aynı olduğu ortaya çıkmaktadır. it)

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=