4 Haziran 2018 | SÖYLEŞİ 270. Sayı (Haziran 2018) | 4.627 kez okundu |
2014 yılının Mart ayında faaliyete geçen Agon, mekanik tesisat mühendisliği alanında yüksek standartlara sahip yerli ve yabancı üreticilerin Türkiye temsilciğini yapıyor. Birçok proje ile başarısını kısa sürede kanıtlayan Agon’un Genel Müdürü Mehmet Rodop dergimize firmalarının başarı hikâyesini paylaşırken, sektör ile ilgili birçok değerlendirmede de bulundu.
Kendinizden bahsederek, sektördeki hikâyenizi özetler misiniz?
1970 yılında İstanbul’da doğdum, tüm öğrenim hayatım da İstanbul’da geçti. İstanbul Üniversitesi Makine bölümünü tamamladıktan sonra 1992 senesinden itibaren tesisat sektöründe çalışmaya başladım. Sektördeki ilk beş yılım proje ve uygulama firmalarında geçti, 1997‘den bugüne kadar ise Avrupa merkezli birçok HVAC ürünleri firmalarının temsilcisi olarak ithalat, satış, servis hizmetleri alanında çalışmaktayım. 2014 yılında Sayın Barış Eryayar ile birlikte Agon‘u kurarak faaliyetlerimizi kendi firmamızda devam ettirmeye başladık.
Şirketiniz hakkında bilgi vererek, hikâyesini özetler misiniz?
Şirketimizi 2014’ün şubat ayında kurduk. 5. yılımıza girmiş durumdayız. Geçmişimizde de benzer şekilde çalışmaktaydık. Daha önce çalışmakta olduğumuz firmadayken Swegon firması 2005’te İsveç ticari temsilciliğinde çalışan bir arkadaşımız aracılığı ile bize ulaşmıştı. Swegon’nun da o zamanlar Türkiye’de distribütörlük için planları bulunuyordu. Bu vesile ile biz de bu firma ile tanıştık. 2005 ortasından sonra da eski şirketimiz Türkiye temsilcisi olmuştu. Bu birliktelik ile proje ve tasarım firmaları, yatırım firmaları ile daha yoğun temaslar kurmaya başladık ve tesisat sektörü içinde talep gören başka ürünleri de ülkemize getirmek üzere yeni temsilcilikler de edindik. Agon’u kurunca da benzer şekilde geliştik. İlk yılda 3-4 ayrı firmanın temsilciliğini aldık. Almanya’dan Kampmann firması ile başladık. Daha sonra nem alma cihazları üreten Hidros firmasının temsilcisi olduk. Hava dağıtım ürünleri için Madel firması ile de anlaşma sağladık. Swegon firması da Agon‘un kuruluşundan yaklaşık iki sene sonra firmamızla çalışmak üzere Türkiye temsilcisini değiştirmiştir. Ancak Swegon öncesi dönemde sektör bizi “chilled beam” ile özdeşleştirdiği için bu konuda da çalışmalar yaptık O konuda da bir İtalyan üretici ile anlaşmıştık. X-BEAM diye bir marka oluşturarak onlarla kendi markamızda üretim için anlaştık. 18 ayımız böyle geçti. 18 ayın sonunda Swegon bize bir teklifte bulundu. Biz de kabul ettik. Ticari olarak çok büyük şeyler getirmese de firma kültürümüz ve imaj olarak doğru bir partner ile çalıştığımıza inanıyoruz.
Sıfırdan hiçbir temsilcilik olmadan başladık ama ilk yıl yoğun bir çabayla eski tecrübelere binaen hedef tayin ettiğimiz birkaç firma ile bazıları da Madel gibi araştırmalarımız sırasında karşımıza çıkan firmalar ile gerekli görüşmeleri yaptık. Hemen kuruluşumuzun akabinde İtalya’da bir fuarda birçoğu ile bir araya geldik. Fabrikaları ziyaret ettik. Kendimizi anlattık ve çalışmaya başladık. İlk yıl bizim yapılanma yılımızdı. Sektöre kendimizi gösterdik, tanıttık. 2. yılımız bizim gerçek ölçü yılımızdı. Yani ilk yılki çalışmalarımızın sonucuna göre şirketin nasıl gideceği ortaya çıkacaktı. Bu yılı da güzel geçirdik.
Kurulduğunuz günden bugüne büyüme grafiğiniz nasıl gelişti? Bundan sonraki hedefleriniz neler olacak?
2015’ten 2016’ya yaklaşık %50 cirosal büyüme gerçekleştirdik. Daha sonraki yıl da ciromuzu 2015’e göre yaklaşık 3 katına çıkardık. Bundan sonraki hedefimiz de artık kadroyu oturtma zamanı. Biz bu şirketin sahiplerinin tecrübesi ve çevresi ile iş yapar pozisyondayız. Şu andaki kadromuz çok iyi ama önemli bir iki pozisyon için genişlememiz gerekecek. Genç jenerasyondan arkadaşlara ihtiyacımız olacak.
Şirketinize başarıyı getiren ana unsurlar neler oldu, şirketinizin ana bakış açısı nedir?
Bizim bakış açımızda rakip diye bir şey yok. Birilerine rakip diye bakarsanız büyük bir potansiyeli kaybediyorsunuz. Bazen rakibimizle de iş yapıyoruz. “Rakibimi güçlendiririm!” diye bakmıyoruz. “Ben senden bunu alayım, sen de benden bunu al!” diyebilmeliyim. Bu yöntemle çok rekabet ederken bile saygılı hareket ediliyor. Bu çok önemli bir şey. “Sektör paydaşlarımız ile gelişmek adına nasıl hareket ederiz?” diye bakıyoruz.
Türkiye’deki yatırım profili, trendler ve sizin projelerinizden bahseder misiniz?
Türkiye’deki yatırım profili çok değişti maalesef. 2000’lerin ikinci yarısından itibaren birçok yabancı yatırımcı Türkiye’de ofis açtı. Türk yatırımcılarından enerji verimliliği konusunda sertifika alalım diye bir motivasyonları vardı. Böyle olunca bu ürünler karşılık buldular. Aradan 10 yıl geçince, yatırımın çoğu kaliteli ofis binasından çok konuta döndü. Biz ürünleri daha çok ofis uygulamalarına satıyoruz. Bir de shell and core projeler var; kurumsal firmalar kat- katlar alıp içini düzenliyorlar. Öyle projelerde bugüne kadar hiç chilled beam uygulaması yapmadık. Çabuk yapabilmek için binanın sistemi de fancoil’e göre yapıldığından böyle devam ediyor. Böyle olunca chilled beam projeleri yeterince artmadı. Şimdi tekrardan bir yükseliş oluşturuyoruz. Özellikle de enteresan bir şekilde kamu binalarında bunlar projelendirilmeye başlandı. Belediye binaları mesela. Hastanelerde bu yola çok gitmediler. Ama hastane odaları için chilled beam çok daha hijyenik ve üstelik fancoil’e göre kıyaslarsanız bakımı çok daha kolay ve ses seviyesi çok düşük. 2-3 tane yapılmış veya yapımı süren belediye binaları oldu. Türk Hava Yolları bir binasında kullandı bu sistemi. Ankara’da Tapu Kadastro’nun bir binasında chilled beam kullanıldı. Bazı yurtdışı fon destekli olan projeler de vardı. Bu tarz örnekler olması lazım ki heat pump kullanılsın, chilled beam kullanılsın. Özendirilmeye çalışılıyor. Bazen de tamamen projecinin inisiyatifi ile önermesi ve yatırımcının kabul etmesi sonucu olan projeler de oldu. Ama bence chilled beam Türkiye’de hak ettiği yerde değil.
Hastanelerde, okullarda iç hava kalitesi insan sağlığı açısından oldukça önemli ve bu hava kalitesini yakalamada kullanılacak cihazlar ayrıca bir önem taşıyor. Bu noktada düşünceleriniz neler, derneklere düşen görevler neler olmalı?
Tabi ki hastanelerde, okullarda ve konutlarda iç hava kalitesi insan sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Burada olay sadece ticari faaliyet olarak düşünülmemeli. ISKAV ve İSKİD çatısı altında bu konuda çalışmalar yürütüyoruz. ISKAV vakıf olduğu için bu konuda halkın bilinçlenmesi, sosyal sorumluluk, eğitim kısmına odaklanması lazım. Biz bu konularda el kitabı gibi bir çalışma hazırlıyoruz. Anlaşılabilir, çok tekniğe girmediğimiz “Okulda havalandırma neden gerekiyor?” konusunu okul aile birliklerine anlatmak istiyoruz. Tasarım yaparken de ulaşılabilir hedefler koymaya çalışıyoruz, yani sistemi pahalandırmamaya çalışıyoruz ki kolaylıkla faydalı bir ürün hemen uygulanabilsin. Çok komplike bir sistem olursa kimse onu kurmaz, işletemez de. Hem kolay işletilsin hem kolay satın alınabilsin.
Bunu başarabilirsek, sınıfa göre, dersliğe göre bir tane cihaz tasarımı ortaya çıkacak. Bizim üreticilerimizden de talip olanlar bu ürünü üretip bu pazara satmaya çalışacaklar. Esas pazar da Türkiye’de değil; Avrupa’da. Çünkü orada talep eden, hazır pazar var. Türkiye’ye değil; bütün dünyaya satmak için bu ürünü tasarlamaları gerekiyor.
Odaklandığınız ana ürün grupları nelerdir? Markalarınızdan bahseder misinizi?
Biz birkaç ana konuya odaklanmışız durumdayız. Bir tanesi havalandırma ekipmanları. Bunun içerisine birçok şey giriyor. Klima santrali, ısı geri kazanımlı ufak tip havalandırma cihazları, difüzörler, VAV üniteleri, yangın damperleri gibi hava dağıtım elemanları vs. Difüzörler ile ilgili 3 ayrı markanın temsilciği mevcut. Daha nitelikli, Türkiye’de üretilmeyen, mühendislik tarafı fazla olan bazı ürünleri piyasa hala ithal kullanıyor. Bu konularda bir seçenek olmaya çalışıyoruz. Swegon ile beraber Krantz ve Madel sayesinde oldukça çok seçenek sunuyoruz. Krantz Türkiye’de uzun yıllardır vardı, başka firmalar tarafından temsil ediliyordu. Yaklaşık 2 yıldır bu markayı da temsil ediyoruz.
Şirketi ilk kurduğumuzda İspanya’nın 1960’larda kurulmuş Madel firması ile bir araya gelip Türkiye temsilcisi olduk. Onların da mimarları cezbeden, değişik tasarımları olan difüzörleri var. En çok referansı da Madel ile elde ettik. Bu 3 marka ile çok geniş bir ürün yelpazesi oluştu.
Nem alma ve nemlendirme sistemleri konusunda çalışıyoruz. Bunda da Hidros firmasının temsilciliğini yapıyoruz. Hidros’u başka bir İtalyan firması Emicon satın aldı. Onların da yapısı değişiyor. Bir markaları daha var. Bu üç markayı içeren bir grup olacak Avrupa’da. Onların Türkiye’de ofisleri var, ortak çalışmalarımız sürecek.
Bir de Fısair isimli bir İspanyol firması ile temsilcilik anlaşmamız bulunmaktadır. Onlarla da daha çok endüstriyel nem alma cihazları konusunda çalışıyoruz. Endüstriyel projeler de çok yer almamıştık daha önce ama birkaç tane büyük iş yaptık burada da, gelişmesini istediğimiz ve yoğunlaştığımız bir alan.
Türkiye’deki piyasa ve ürün kaliteleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bizim sektörümüz için Türkiye’de çok fazla teknoloji üretilmiyor. Genelde kopyalayarak yapmaya çalışıyoruz. Kompresörler, fan motoru, fan, ısı geri kazanım eşanjörü gibi ana ürünlerde yurtdışına bağlıyız. Bir klima havalandırma cihazı dediğiniz zaman bu ürünler bunun temeli. Burada teknoloji geliştirmek zorundayız. Burada üniversitelere iş düşüyor. Bizim sektör derneklerinin üniversiteler ile bir arada olup, bu ürünleri Türkiye’de üretip, dünyaya satacağımız standartlara getirmesi gerekiyor. Yerli üründe yerlilik oranı %30 mertebesini geçmiyor. Bu durumda desteğin yerli ürüne değil, yerli ürün geliştirmeye verilmesi lazım. Ama yeterince yapamıyoruz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Türkiye’nin bütçe açığının %70’i ithal ettiğimiz enerjiden geliyor; ithal ettiğimiz HVAC ürün veya parçalarından gelmiyor. Chilled Beam’i anlatırken hep buna dikkat çekerim. Enerji ithal etmesek, biz bütçesi artı veren bir ülke olacağız. Bu enerjinin %60’ından fazlasını sektörümüzün sattığı ürünler harcıyor. Bunu enerji verimli hale getirirsek çok yüksek tasarruflarımız olacak. İşte bu noktada cihazların ithal olması çok önemli olmuyor. Asıl önemli nokta verimli ürünlerin kullanılması; ister ithal et, ister kendin üret fark etmez. Biz de Türkiye’de iyi kaliteli ürün üreten, Avrupa’yı hedefleyen firmaları bulmaya çalışıyoruz. AERA firması da bu üreticilerden birisi. Bu firmamız %20’si Türk, %80’i de Alman sermayesi ile kurulmuş bir firma. Onlar ile de bir işbirliğine başladık.
R E K L A M